13 Aralık 2009 Pazar

ITIL Sürekli Gelişim Süreci

Her şirket için sürekli gelişim tabii ki çok önemlidir, fakat bu yazıda ITIL (Information Technology Infrastructure Library) perspektifiyle gelişim ele alınacak.

ITIL, sürekli gelişimi şu adımlarla ifade ediyor;
1. Neyin ölçülmesi gerektiğini belirleyin.
2. Neyi "ölçebileceğinizi" belirleyin
3. Data toplayın - Disiplinli ve sabırlı bir çalışma gerektirir
4. Datayı işleyin (anlamlı bir formata çevirin, raporlar oluşturma vs.)
5. Datayı Analiz Edin (Üretilen raporların analizi)
6. Analiz sonucunu ilgili rollere sunun ve bilgiyi kullanın
7. Gerekli düzenleyici aksiyonları alın.



Farzedelim ki bir yazılım şirketisiniz sürekli gelişim için ölçmeniz gereken metriklerden biri 1000 satır içindeki defect sayısı olsun. 1. adım için ölçülmesi gerekeni belirledik peki gelelim 2. adıma peki bu veriyi ölçebiliyor muyuz? Teknik olarak ölçmekte bir sorun yok fakat bu ölçüme üst yönetim ne kadar önem veriyor? Bu veri ölçüldükten sonra 7. adıma kadar bu süreçte veriler taşınacak mıdır? Bu soruların cevabı önemli ve belirleyici. 7. adıma kadar etkisi olmayacak bir verinin ölçümü boşa zaman ve para harcamaktır. Bu durumdan daha da kötüsü ölçülmesi çok kolay olmayan metriklerin yanlış ölçülmesi dolayısı ile yanlış yorumlanması ve yanlış aksiyonların alınmasıdır, bu durum çok daha dramatik sonuçlar doğurur.

Bir yazılım şirketi için "Defect oranı" 1. adım içerisinde yeralan yani ölçülmesi gereken metriklerden biri. Şirketin bu veriyi ölçecek olgunlukta ve yetkinlikte olduğunu varsayarsak 2. adımı da şirket, yazılım kalitesi adına atmış olur. 3. Adım için aksiyon alınmalı ve barajda suların (defect verilerinin) birikmesi beklenmeli unutmayalım daha sonra bu sulardan enerji üretilecektir. Tabii ki bu süre içerisinde diğer adımlar için yöntem belirleme ve planlama yapmak için uygun fırsat ve zaman olacaktır.

Bir başka veri; "Geliştirilen Yazılımların Karmaşıklık Derecesi" ölçülmesi gereken yada ölçülebilen bir metrik midir? Projelerin büyüklükleri ile karmaşıklık derecesi birbirine karıştırılmamalıdır. Bu veri ölçülmeli midir(1. Adım)? Evet kesinlikle ölçülmelidir çünkü bir önceki veri olan defect sayısını direkt etkileyen bir faktör olabilir. Fakat bu veriyi şirket olarak doğru ölçüp ölçemeyeceğinizi objektif bir şekilde kendinize itiraf etmelisiniz. Keza bu veriyi oluşturacak donelerin hepsinin tangible(sayılabilir/somut) olmadığı aşikardır. Ölçüm yapmadan da şirket bünyesinde geliştirilen yazılımların karmaşıklıkları arasındaki farkların dikkate değer olup olmadığı da bir şekilde gözlemlenebilir.

Unutmamak gerekir ki yanlış ölçümler, yanlış aksiyonların alınmasını tetikler ve genelde hiç ölçmemekten daha maliyetlidir. Bu nedenler egoları bir kenara bırakıp özellikle 2. adım için doğru kararlar alınması son derece önemlidir.

ITIL Sürekli gelişim adımlarını açıklamak için 2 veri ele alındı. İlgili veriler hem Bilgi Teknolojileri sektöründe hem de diğer sektörler için çeşitlendirilerek süreç işletilebilir.

22 Kasım 2009 Pazar

Kariyer Yolunda Gereksinim Duyulan Yetkinlikler

Sizce, kariyer yoluna yöneticilik seviyesine yeni başlamış bir ilk fonksiyonel yönetici ile CEO koltuğuna oturmuş 25 senelik bir çalışanın gereksinim duyduğu yetkinlikler aynı mıdır? Bunun cevabı hem "evet" hem "hayır"...

Kariyer yolunda gerekli olan yetkinlikleri 3 gruba ayırırsak,
1- Teknik Yetkinlikler: Prosedürler süreçler, ekipmanlar hakkında edinilen özel bilgiyi kapsar. İşlerin "nasıl yapıldığı" ile ilgili detaylı bilgiyi ve bu bilgiyi ne zaman nerede kullanmayı bilme yetkinliğini içerir.

2- Kavramsal (Conceptual) Yetkinlikler: Büyük resmi görebilme, stratejik kararlar alabilme, analitik düşünebilme, adaletli ve objektif kararlar alabilme, sezgilerine güvenebilme, iyi öngörülerde bulunabilme yetkinliğidir. Genelde zaman içerisinde gelişen yetkinliklerdir geçmiş tecrübeler ve kendini geliştirme isteği bu yetkinliği ortaya çıkaran faktörlerdir.

3- İyi İnsan İlişkisi Kurma Yetkinliği : Bu yetkinliği açıklamaya gerek yok sanırım.



Peki kariyerin hangi aşamasında hangi yetkinlik önemli katma değer sağlar. Tabii ki yöneticilik kariyerinin ilk basamaklarında, Teknik yetkinlikler ön plana çıkar, burada teknik ekibe liderlik etmek, tecrübeleri ile ekibin gelişiminde katkıda bulunarak kendisi ve ekibi için konulan fonksiyonel hedeflere ulaşmak asli görevler arasında sayılabilir.

Orta düzey bir yönetici artık teknik yetkinlikleri ile kavramsal yetkinliklerini eşit oranda kullanmalı. Kendisine verilen bölümsel hedeflerin peşinde koşarken bu hedeflerin hangi kurumsal vizyona ulaşmak için belirlenen hangi strateji için verildiği bilgisini de sorgular, hatta bu alanda geribildirimleri ile bu sürece katkıda bulunması beklenir. Aynı vizyon ve strateji çerçevesinde kendisi de artık ilk sıra yöneticileri için fonksiyonel hedef belirleme ve bu hedeflere ulaşıldığını denetlemeye başlayarak, üst düzey yöneticilik için pratik yapar.

Üst düzey yöneticilerden artık çok fazla teknik yetkinliklerini kullanması beklenmez. Hangi sektör olursa olsun dünya çok hızlı değişiyor 10-15 sene önce edinilen teknik yetkinlikler artık geçerliliğini yitirmeye başlar. Bu anlamda büyük resmi görerek, vizyon belirleme, belirlenen vizyon çerçevesinde strateji oluşturma, birimsel hedefler belirleme doğru yöneticilere atama ve bu hedeflere ulaşıldığının denetlenmesi beklenir.

Fakat yukarıdaki Katz modelini açıklayan grafikten de anlaşılacağı gibi hangi seviyede yönetici olursanız olun insan ilişkilerinizin iyi olması elzemdir. Her kademede insan ilişkileri için beklenen seviye aynıdır ve iyi insan ilişkilerinden taviz verilmemelidir.

9 Kasım 2009 Pazartesi

SWOT Analizi ve Kurumsal Strateji

SWOT (ya da TOWS) Analizi firmaların kendilerini iç ve dış faktörler gözönüne alarak değerlendirme şeklidir. Öncelikle SWOT’un bir analiz olduğunu unutmamak gerekir. İlgili analiz sadece bilgi içerir, bu bigliyi firmaya katma değer sağlayacak şekilde stratejiye dönüştürmek gerekir. Bu yazıda SWOT Analizi ve ilgili stratejiler örnekleri ile birlikte anlatılmaktadır.
Öncelikle SWOT’u biraz açalım;
İçsel Analiz
S – Strengths -> Firmanın güçlü yanları. Güçlü bir marka ismi (CocaCola), Düşük Maliyet avantajı (IKEA), Sağlam Bilgi Teknolojileri yatırımları (Turkcell), Pazar konumlandırılmasının sağlamm olması(Toyota Kaliteli otomobil üretir, Volvo sağlamlığı ile önplandadır.)
W – Weakness -> Firmanın olumsuz ve pazara göre güçsüz yönleri. Müşteriler gözündeki kötü intiba, Patent haklarının alınmaması ya da korunmaması, kalite standartlarının düşük olması.
Dışsal / Ortamsal Analiz
O – Opportunity -> Firmanın elindeki fırsatlar. Yeni teknolojilerin üretilmesi ya da hizmete sunulması. (3G Teknolojisi ile bir çok firma çağrı merkezi hizmetlerini görüntülü sunma fırsatını değerlendirmiştir), Henüz karşılanmamış müşteri ihtiyaçları (Özellikle Irak’ta inşaat alanındaki yapılanma projelerindeki fırsatı gören çimento firmaları), yeni kanunlar (elektronik imzanın resmileşmesi ile bu tip yazılım ve servis hizmeti veren firmalar), Ülkeler arası ticareti kolaylaştıran kanunların çıkartılması, 2009 yılı içerisinde bazı mallara uygulanan vergi indirimi. Nufüs artışının çok olduğu ülkelerde gençlere yönelik pazarların büyüme fırsatı değerlendirilebilir.
T –Threats -> Firmanın varlığını, büyümesini tehdit eden unsurlar. Müşterilerin farklı ürünlere kayması (LED Televizyonların, LCD’nin yerini almaya başlaması, bu değişim firmanın konumuna göre “fırsat” olarak da algılanabilir), Kanuni değişiklikler, hammade fiyatlarının yükselme eğilimi, sektöre yeni ve güçlü rakiplerin dahil olması.



SWOT Analizi diğer birçok analizin sonucunda oluşturulmalı ve ölçülebilir değerlerle desteklenmelidir. Objektif olmayan analizler çok farklı veriler üretir ve firmanın yanlış strateji doğrultusunda adım atmasına neden olur. Örneğin müşteri memnuniyet anketi ile müşteri gözündeki algınızın hangi kategoride değerlendirmeniz gerektiğini daha net ve objektif belirleyebilirsiniz.

Peki ilgili SWOT Analizi yapıldıktan sonra nasıl bir strateji belirlenmelidir.

SO Stratejisi : Firmanın içsel gücünü dış fırsatlarla bütünleştirme. Teknolojik gücünü büyüyen internet pazarında çok iyi kullanan Facebook bu strateji için en iyi örnek. Facebook Amerika dışındaki birçok ülkede ana dilde hizmet vermesi bu stratejinin bir parçasıdır.

WO Stratejisi : Firmanın zayıf yönlerini, dış fırsatlar yönünde güçlendirmesi. Mavi Jeans’in Amerika – Türkiye kıyaslamasını vurguladığı hedef kitle gözetmeksizin yaptığı populist reklam kampanyasını, büyüyen genç nüfusa yönelik kampanya ile değiştirmesi bu stratejiye güzel örnek. Zayıf olan pazarlama faaliyetini fırsat gözönünde bulundurularak güçlendirmesi.

ST Stratejisi : Firmanın güçlü yönlerini, dışarıdan gelecek tehditleri engellemek ya da etkilerini minimize etmek için kullanma stratejisi. Genelde güçlü finansal yapıdaki kurumlar iş yaptıkları sektörleri çeşitlendirerek sektörel risklerden kaçınmak ister. Vestel ile elektronik ürün pazarında önemli yer sahibi olan Zorlu grubunun enerji sektörüne girmesi bu stratejiye bir örnektir. Aslında bu zamanda ciddi maddi imkanları olup da enerji sektörüne girmeyeni dövüyorlar. Bu nedenle farklı bir örnek daha vermekte fayda var. Türk Telekom’un cep telefonu operatörlerinin oluşturduğu tehdite karşı(T), elinde bulundurduğu yaygın iletişim ağını(S) kullanarak wirofon adında bir ürün piyasa sürmesi. Bakalım virofon bu stratejinin doğru bir uygulaması olacak mı önümüzdeki günlerde göreceğiz.

WT Stratejisi : İçsel zayıf yanları azaltmak ve dış tehditlerden korunmak için defansif strateji. BCG Matriksinde (Detaylı bilgi için Bakınız. http://www.profesyonelpaylasimlar.com/2009/05/kurumsal-strateji-bcg-matrix.html) "Dogs" kategorisindeki ürünlerin, yani hem pazarını kaybetmiş hem de firmanın bu üründeki Pazar payını kaynetmiş olduğu ürünlerin üretiminini durdurmak bu stratejiye güzel bir örnektir. Zaten çok ciddi bir Pazar payı olmayan YU-MA-TU firmasının kasetçalar üretimini durdurması ve uydu alıcısı üretimine başlaması bu strateji doğrultusunda atılmış bir adımdır.

27 Ekim 2009 Salı

BT Servis Operasyonlarında Kurulması Gereken Denge

ITIL derki;
Servis Operasyonları tekrarlanan standart işlemlerden daha fazlasını kapsamaktadır. Kullanıcılara sağlanan bütün fonksiyonaliteler, süreçler, aktiviteler belirli bir katma değer sağlamak için tasarlanmıştır fakat bir yandan bu servisler her zaman gelişmektedir.
BT Ekiplerinin içe ve dışa odaklanmaları birbirleri ile çatışan çalışmalar içerebilir. Fazlası ile dışa odaklı BT Ekipleri, müşteri odaklı çalışırlar, müşterilerin isterklerine öncelik verirler onlara kesintisiz bir hizmet sunmak için hızlı çözümler üretirler.

Bilgi Teknolojileri çok hızlı değişen çeşitli sistemler üzerine kurulu olduğu için içe odaklı BT Ekipleri, kendilerine bu anlamda geliştirmeye yönelik çalışmalara ağırlık verirler. Her ne kadar temel amaç müşteri memnuniyeti olsa da, kaliteli hizmet teslimleri daha çok zaman ve para gerektirebiliyor.



Fazlası ile dış odaklı BT Birimleri müşteriye verile taahütlerin çok hesabını yapmaz her talebi hızlıca gerçekleştirebileceğine inanır ve genelde sonuç, yerine getirilemeyen taahütler, orta ya da uzun zamanda çıkan teknolojik sorunlar olur. Fazlası ile içe bağımlı BT Birimleri çok gelişmiş sistemleri müşterinin çok basit bir ihtiyacını karşılamak için kullanabilir bu durumda servisler çok daha pahalı sunulabilir.

Peki hangi yaklaşım doğrudur? İşte burda iç ve dış odaklı çalışmaların dengesi tutturulmalıdır. Terazi herhangi bir tarafa çok kaymamalıdır. Birden çok BT Birimini barındıran kurumlarda, BT Birimlerinin kendi içerisindeki yaklaşımlarının da diğer BT Birimleri ile uyumlu olmalıdır.

15 Ekim 2009 Perşembe

EVA - Ekonomik Katma Değer

Şirketlerin finansal verimliliğini ölçmek için birçok yöntem, değer(net kar artışı, hisse başına kar, kar marjı vs.) ve oran(Fiyat/Kazanç, Piyasa Değeri / Defter Değeri, Likidite Oranı vs.) kullanılmaktadır. Genel anlamda kabul görmüş olan EVA yöntemi, şirketin bütününün performansını ölçmekle beraber şirketlerin SBU(Strategic Business Unit) yani birimlerinin de ayrı ayrı performansını ölçmek için kullanılır.

Aslında işin özü çok net ve basittir. Şirketin sağladığı karın sermaye maliyetini karşılayıp karşılamadığının ölçülmesidir.

EVA = Net Gelir - Sermaye Maliyeti X Toplam Yatırım
Formülünde, Sermaye maliyeti aslında sermayenizi farklı bir alanda kullansaydınız elde edeceğiniz getiridir. Fırsat Maliyeti olarak da tanımlanabilir.

Çok kaba bir örnekle, elinizde 100.000TL var bu parayı faize verirseniz, sene sonunda 15.000TL faiz geliri alacaksınız. Bir iş kurmaya karar verdiniz.
İşinizden ilk sene %20'luk net kar elde ederseniz;
EVA'nız;
EVA = 120.000 - 100.000 X 0,15 = 5.000'dir ki bu pozitif değer iyi bir yatırım yaptığınızın göstergesidir.

Portföyünüzdeki projelerin seçimi, önceliklendirilmesi ile ilgili benzer yöntem kullanılabilir. Aslında hayatın her adımında bu yöntemi kullanıyoruz. A deterjanını değil de B deterjanını alırken bu muhakemeyi kendi kafamızda yapıyoruz. Amerikalı bankacıların 3-6-3 (%3'ten mevduat topla, %6'dan mevduatı dağıt, Saat 3'te golf oyna) stratejisi de bu basit analize dayanır.

EVA hesaplanması itibari ile çok göz korkutmasa da Sermaye maliyetinin hesaplanması ve kestirilmesi genelde göreceli olur. Yukarıda verilen örnekte sabit faiz değil de belirli bir fon alınması, iş olarak bir perakende zinciri kurulması değil de, rüzgar enejisi paneli üretilmesi gibi diğer altenatiflerin belirlenmesi her zaman çok kolay değildir.

EVA verilerini ciddi anlamda kullanan kurumlardaki yöneticiler de artık hissedarlarla aynı hedeflerin peşinde koşar ve iki grup arasında yaşanan çıkar çatışmaları son bulur.

Bu yazıda bir EVA reklamı yapılmadığı için(parada anlaşamadık) dezavantajlarından da bahsetmek gerekir.

EVA belirli bir dönem çerçevesindeki getirileri baz alır. Uzun vadeli yatırımların geri dönüşleri bu analiz içerisinde yeralmaz. Yukarıdaki örnekte siz, 100.000 TL'nin 50.000 TL'si ile ciddi bir altyapı yatırımı yapmışsanız bunun EVA için "gider kaleminden" başka bir anlamı yoktur. Halbuki bu yatırım size 2. sene de çok ciddi bir geridönüşü olabilir.

Bu nedenle EVA tek analiz yöntemi olarak seçildiği takdirde dönemlik karlara odaklanılır ve uzun vadeli plan yapılmaz ki bu da şirketi kısa zamanda sıkıntıya sokar.

EVA'nın uygulamasının zor olduğu sektörler genelde entellektüel sermaye ile iş yapılanlardır. IT ve hizmet sektörleri bunlara örnektir.

EVA'nın çok amaçlı kullanımları; şirket performans yönetimi, hisse senedi değerlemesi, şirket satın almaları öncesinde yapılan değerlemeler olarak örneklenebilir. EVA, önemli bir veridir ama şirketin herşeyini analiz etmez bu nedenle diğer analiz yöntemleri ile desteklenmelidir.

13 Ekim 2009 Salı

Percentage of Sale Approach

C:\Documents and Settings\MG46906\Belgelerim\MBA\FinancialManagement

12 Ekim 2009 Pazartesi

İş ihtiyacı mı önceliklidir? Bilgi Teknolojileri ihtiyaçları mı?

İş ihtiyacı mı önceliklidir? Bilgi Teknolojileri ihtiyaçları mı? Herşeyden önce iş ihtiyaçları BT ihtiyaçlarını doğurur. İş birimlerinin talepleri olmasa BT birimleri rutin bakım işlerini yürütür ve fazladan bir BT ihtiyacı doğmaz. (Öğrenciler olmasa Milli Eğitim Bakanlığı çok rahat bir iş olurdu) Fakat gene de bu durum bizleri önceliklendirme konusunda kesin bir yargıya yönlendirmez.

Çok maliyetli bir şekilde geliştirilmesi öngörülen bir iş ihtiyacının önüne BT ihtiyacı gelebilir. Bu tip durumlarda genelde fazlandırma ya da benzer iş ihtiyaçlarına ortak bir çözüm üretilecek kapsamlı bir BT atyapı çalışması ihtiyacı olabilir. Maliyet kestirimlerinden sonra genelde projelerin sponsorları bu tip kararları alır. Bu durumlarda BT ihtiyaçları öncelik kazanabilir.

İyi idrak edilmemiş iş ve BT gereksinimleri projenin analiz aşamasından sonraki aşamalarında (genelde bitmesine yakın zamanlarda hatta test aşamalarında) farklı ihtiyaçlar ve değişiklik istekleri olarak karşımıza çıkar. Bu nedenle iş ihtiyaçları çok net ifade edilmelidir, "neyin" yapılacağını iş birimleri ifade ederse, işin "nasıl", "diğer hangi sistemleri etkileyerek" ve "ne kadar maliyetle" yapılacağını BT birimleri kestirebilir. Bu soruların cevapları herkesin mütabık kaldığı bir formatta dokümante edilerek, çok net bir şekilde bütün paydaşlarla paylaşılmalıdır. Aksi durumda projenin geliştirilme süresinde iş birimleri proje hakkında bilgi sahibi olmaya çalışacak, "geliştirmeler ne aşamada?" "ekranlarınız nasıl?", "ne zaman görsel bir demo yapabilirsiniz?" gibi sorularla karşılaşırlar.

İş birimi yeteri kadar bilgilendirilmezse bu sorular kaçınılmaz olacaktır. Bir taksiye binip adresi verdikten sonra arka koltuktan "ne kadar yolumuz kaldı?", "Saat 3'te orda olur muyuz?", "arabada yeterli benzin var mı?", "ortalama hızımız nedir?", "kaçıncı viteste gidiyoruz"(tamam bu soru biraz abartı oldu) şeklinde sorular sorulduğu takdirde şoförün dikkatini dağıtabilirsiniz ayrıca taksi şoförleri size BT birimleri kadar kibar davranmayabilir. Projelerin gidişatı konusunda periyodik bilgilendirmeler yapılmadığı sürece iş birimleri yakın takipte olmak isterler.

Yıllar önce İngiliz bir danışmandan alınan eğitimin başında, eğitmen "Kimler iş analisti? Kimler IT Birimi çalışanı?" diye sordu herkes rengini belli ettikten sonra yorumu "Hmm... Good guys and bad guys are together" oldu. Tabii kimin "good" kimin "bad" olduğu masanın ne tarafında oturduğunuza bağlı. Buradan şu sonucu çıkartıyorum, sadece biz Türklere özgü bir durum değil bu; modern proje yönetilen heryerde bu iki paydaş birbirleri ile çok iyi anlaşamıyor. İş Birimleri ve IT Birimleri birbiri ile koordineli bir çalışma sergilemeli, aynı amaca hizmet ettiklerini unutmadan çalışmalarını yürütmelidir. Aksi halde projelerin kalitesinin düşmesi ve maliyetlerinin artması kaçınılmazdır.

6 Ekim 2009 Salı

Critical Path Method CPM - Kritik Yol

Critical Path Method, birden çok adımdan oluşan bir projenin, süresini belirleyen adımlar serisidir. Eminim daha önce bu konuda herhangi bir çalışma yapmamış kişiler bu açıklamadan pek birşey anlamamıştır. CPM hakkında bilgi sahibi olanlar da bu açıklama ile bildiklerini unutmadan hemen güncel hayattan bir örnekle açıklamayı "açıklayayım".

Öncelikle Projemizin adı "Yeni Kiralanan Evinize Taşınma". Projemizin bazı varsayımları var; Öncelikle evde şu anda başka bir kiracı oturmakta ve yeni evinize yeni eşyalarla yerleşmek istiyorsunuz. Bu doğrultuda projemizin adımları şu şekilde;




Bu projede hangi adımlar gecikirse eve taşınma işlemi ertelenir. 5 Task'i olan bir proje için gözle bu tespit yapılabilir,
1-Mevcut kiracının evi geç boşaltması
3-Evin Boyanması
4-Yeni eşyaların teslimi

Bu 3 adımdan herhangi birinin gecikmesi taşınmayı direkt geciktirecektir. Peki ya diğer adımlar gecikirse taşınma etkilenmez mi? Bu sorunun cevabını vermek için bir veriye daha ihtiyacımız var. Diğer adımlar "ne kadar" gecikirse taşınmamız ertelenir?
İşte Critical Path üzerinde olmayan adımların projeyi etkilemeyen gecikme süresine "slack" zamanı denir. Minimum (genelde 0) slack süresine ait adımlar Critical Path'i oluşturur.

"Elektrik / Su / Doğalgaz Devir İşlemleri" için slack 2 gündür. İlgili adım 1 ya da 2 gün gecikir ise taşınma işlemi ertelenmeyecektir. Bürokratik belediye işlemlerinin 16'sında tamamlanması bizim proje süremizi etkilemez. Fakat ilgili adım 3 gün geç başlar ya da planlanandan daha uzun sürer ise (mesela 8 gün) bu sefer projenin critical path'i değişir ve tamamlanma süresi etkilenir. Yeni plan şu şekilde olacaktır;




Yeni Critical Path ise;
1-Mevcut kiracının evi geç boşaltması
3-Evin Boyanması
4-Elektrik / Su / Doğalgaz Devir İşlemleri

Burada Critical Path'in nasıl hesaplandığı bilgisi verilmeyecektir. Her modern proje yönetim aracı bu yöntemi uygulayabilir. Burada dikkat edilmesi gereken hususlar vardır. Adımların sadece mantıksal bir şekilde birbirlerini izlemediği (örneğin Eşyaların teslim edilmesi için evin boyanmış olması gerekir) aynı zamanda ortak kaynak kullanan adımların da birbirlerinin önkoşulu olabileceği gözden kaçırılmamalıdır. Eğer Evi kendiniz boyasaydınız, "Elektrik / Su / Doğalgaz Devir İşlemleri" ancak 15'inde başlayabilecekti.
Bir diğer önemli konu da plandaki her değişimden sonra Critical Path'in tekrar hesaplanması gerekliliğidir.

11 Eylül 2009 Cuma

Proje Ekibinin Performansın Ar++ırmak için Motivasyon





Motivasyon, proje ekibinin büyük hedeflere ulaşması için gerekli, ilhamı, cesareti ve teşviki sağlar.



Motivasyon için iki zıt Teorinin çok yaratıcı isimleri yoktur; "X Teorisi" ve "Y Teorisi"
X Teorisi; Proje ekip elemanlarının, tembel, fazla sorumluluk almaktan kaçınan, cezalandırma ile çalışan kişiler olduğunu varsayar. Bu tip çalışanlardan oluşmuş bir projenin yöneticisi, otoriter, sert bir yöneticilik tavrı sergilemekle beraber projenin zaman ve maliyet açısından kontrollerini çok daha sık yapmalıdır.




Çalışanlarının kendilerini geliştirmeye hevesli olduğu, işini seven, çalışkan kişilerden oluştuğu varsayımı ile ortaya çıkan "Y Teorisidir". Bu tip çalışanlardan oluşan ekibin yönetimi için kontrollerin daha az aralıklarla ya da çalışanlara daha az hissettirilerek yapılması. gerekmektedir. Ayrıca çalışanları pozitif değerlendirerek ve onlara sahip çıkarak işlerini sahiplenmelerinin sağlanması da ekip motivasyonu için önemlidir.

Bu iki teori hakkında yapılabilecek en büyük hata X ve Y tipi çalışanların beraber bulundukları bir ekip oluşturmaktır. X tipi bir çalışana Y yönetim yöntemlerini uygulanması,ya da tam tersi bir davranış kesinlikle demotive edicidir. Aynı ekipteki elemanlara bu kadar zıt yaklaşılması tamamen bir kaos ortamının habercisidir.





KITA (Kick in the pants) Teorisi hem pozitif hem de negatif motive edici faktörlerin olduğunu varsayar. Yöneticilerin havuçlara(Ödüller) ve sopalara(Cezalar) ihtiyacı vardır. Bir Proje Yönetimi Seminerinde Proje Yöneticisi için "Şirkette sorumluluğu olan ama gücü olmayan kişiler" olarak tanımlandığına şahit olmuştum. Buradaki güçten kazıt havuç ve sopalar. Özellikle Proje Bazlı organizasyon şemasını uygulamayan şirketlerde proje Yöneticilerine güç olarak havuç yerine "havuç suyu" sopa yerine de "kürdan" verilir. KITA teorisi Proje Yöneticisi ve proje takım elemanını anne/baba - çocuk ilişkisine benzer bir ilişkide görür. Bu tip bir ilişki, Proje Yöneticisinin kendini kompetan olarak görmesini sağlayabilir ve proje ekibinin kendine güvenini zedeleyebilir.

Başarı (Achievement) motivasyon teorisinde ekip elemanlarına çok net ve zorlayıcı hedeflere ulaşması beklenir. Bu şekilde motive olmuş kişiler için büyük dezavantaj, durulması gereken yerin bilinmemesi ve başarıya ulaşılmayan durumların kabullenilmemesidir.

Bağlılık (Affiliation) motivasyon teorisi, ekip içi ilişkilerle motive olunduğunu savunur. Bu şekilde motive olan kişiler takım içinde iyi çalışmakla beraber tek başlarına çok da başarılı olamazlar. Bu nedenle Proje Yöneticisi görev tanımlarını ve dağılımlarını yaparken birden çok ekip elemanının beraber çalışmasını sağlamalı.





Güçle motive etmek. Bu şekilde motive olabilen proje elemanlarına daha fazla sorumluluk ve güç verilir. Böylece proje yöneticisine daha fazla yardımcı olur, ekibe liderlik eebilir. Bu şekilde motive edilen kişiler üzerinde Proje Yöneticisi kontrolü kaybetmemelidir.


Motivasyonla ilgili en sık yapılan hatalar;

- Beni motive eden şey başkalarını da motive eder.
- İnsanlar parayla motive olur.
- Profesyonel insanların motivasyona ihtiyacı yoktur.
- Bir sorun çıktığında motive ederim


Proje Yöneticisi her insan için farklı motivasyon faktörünü tespit etmeli ve uygulamalı ama unutmamalı ki bazı yöntemlerin beraber uygulanması çok daha kötü sonuçlar elde edilmesine neden olabilir. Bir takım kültürü oluşturulduğu takdirde Proje Yöneticisinin işi çok daha kolay olur. Takım Kültürü oluşturmak için;

- Herkesin rolünü çok net belirleyin
- Takımın uygulaması gereken süreçleri iyi tanımlayın.
- Motive edici bir ortam hazırlayın.
- Takımı ve elemanlarını ödüllendirin.
- Güvenilir olun, takım çalışmasını teşvik edin ve iletişime açık olun.
- Takım elemanlarının güçlü ve zayıf yanlarını iyi analiz edin.
- Olgun bir takım oluşturun.
- Projenin başarısını ödüllendirin.






9 Eylül 2009 Çarşamba

Kurumsal Strateji ve E-dönüşüm

Araştırmalar, e-işletmelerin ya da işletmelerin, e-dönüşümlerinin başarısız olmasının genelde bir strateji eksikliğinden kaynaklandığını göstermektedir. E-işletme / dönüşüm stratejileri, kurum stratejileri ile uyumlu olmalıdır. En kötü strateji bile haritasız yol almaktan iyidir. En kötü değil ama en kaba strateji olan “e-işletmemi kurayım, belirli bir kapsama erişince yabancıya satarım” stratejisi bile e-işletmenin kurulması ve geliştirilmesi için gerekli adımları şekillendirecektir.

E-işletme modelleri için;
e-İşletme Modelleme Kriterleri
e-İşletme Modelleri


Kurumsal stratejiler 3 ana başlıkta gruplanır;
1 – Maliyet Liderliği : Düşük maliyetle iş yaparak kar elde etme stratejisi. Örneklemek gerekirse BİM bu stratejinin tipik bir örneğidir. Mağazalarda ürünler karton kutularda ya da raflarda dağınık şekilde yeralır, mağazalarında az sayıda personel çalıştırır dolayısı ile perakende ürünlerini daha ucuza satabilir. Bu strateji kesinlikle “kalitesiz” hizmet ya da ürün sunma ile karıştırılmamalıdır. Pegasus hava yolları da bu stratejiyi uygulamayan bir firma olmakla beraber hala neden koltuk seçiminden ekstra para aldıklarını anlamış değilim.
2 – Odaklanma (Focusing) : Ürünlerini belirli bir müşteri segmentine pazarlama stratejisidir. Genelde orta yaş bayanalara bakım kremleri satan BodyShop, çocuklara yönelik ürünler pazarlayan Toys”R”Us bu strateji çerçevesinde faaliyet gösteren örneklerdir.
3 – Farklılaşma (Differentiation) : Rakiplerinden farklı ürünler ya da hizmetler sunma stratejisidir. Steve Jobs’ın tekrar göreve gelmesinin ardından Apple bu strateji kapsamında innovatif ürünler geliştirmiştir.
Peki işletmelerin ve dönüşümlerin “e” kısmı bu stratejilere nasıl hizmet verdi ve verecek?

Maliyet Liderliği
Geleneksel işletmelerin elektronik ortama taşınması genelde yeni ve daha kısa bir dağıtım kanalı oluşturur ve aracıların ortadan kalkmasını sağlayarak ürünün maliyetini düşürür. Ayrıca taleplerin yönetilmesi ile daha az stokla çalışılmasını sağlar. Bir pasta üreticisinin ürünlerini dükkanlar yerine internet üzerinden açtığı bir site ile satması, dükkan için yaptığı masrafları kısmasını sağlayacaktır ve stoklarını daha iyi yönetmesini sağlayacaktır. Peki madem bu kadar maliyet düşürüyor Arçelik neden ürünlerini internetten satmıyor? Bunun iki nedeni var birincisi bu sektör pek maliyet liderliğine oynamaya uygun bir sektör değil keza Arçelik’in ana stratejisi de bu grupta yeralmıyor. Pahalı markayı tercih etti diye reklamlarında bayanları tokatlayan Regal markası bu stratejiyi uygulamaya çalışmakta. Bir diğer neden de Arçelik’in çok yaygın bir bayi ağı olması. Arçelik internetten ürünlerini daha ucuza satsa ve siz Arçelik bayiisi olsanız bu hoşunuza gitmezdi muhtemelen de davalık olurdunuz.

Odaklanma (Focusing)
E – dönüşüm’den bahsedince sadece hazırlanan web sitelerinin fonsiyonaliteleri kastedilmiyor tabii ki. Mevcut ve potansiyel müşteriler hakkında elde edilen verilerin, bilgiye dönüştürülmesi bu bilgilerinde şirket adına bir katma değere çevrilmesine “e” yardımcı olur. Müşterilerin sizin işinize yarayacak kriterlerle(fiziksel lokasyon, yaş aralığı, gelir düzeyi vs.) bir şekilde segmente edilmesi(gruplanması) işletmelerin e-dönüşümünün başarılı bir örneğidir. Site tasarımlarının da genelde belirli bir segmente hitp eder şekilde yapılması odaklanma stratejisinin bir gereğidir. Genç kullanıcılara yönelik http://gnctrkcll.turkcell.com.tr sitesinin tasarımı bunun tipik bir örneğidir.

Farklılaşma (Differentiation)
Bankaların müşteri işlemlerini ilk defa internet üzerinden yaptırdıkları 90’lı yılların ortalarında bu hareket bir farklılaşmayı ifade ediyordu fakat şimdi internet şubeleri bankalar için bir “zorunluluk”. Gene 90’larda bilgisayar donanımlarını ve özelliklerini kendiniz belirleyerek kendinize özel ürünü oluşturarak online sipariş verebildiğiniz bir web sitesi ile “Dell” e-dönüşümün farklılaşma stratejisine en güzel ve tarihi bir örneğini vermiştir.

Şirketin her birimi ve her çalışanı kurumsal stratejisi doğrultusunda görevlerini yerlerine getirmektedir. Şirketlerin e-dönüşümleri de şirketlerin birer varlığıdır. Dolayısı ile aynı strateji doğrultusunda planlanmalıdır farklı bir mecraya açılınması farklı bir maceraya atılınmasını gerektirmez.

3 Eylül 2009 Perşembe

Unbundling the Corporation

Harvard Business Review'da 1999 yılında yayınlanan Johna Hagel ve Marc Singer tarafında yazılan makale, şirketlerin iş alanlarını ayrıştırmaları ve gerçek işlerine odaklanmaları gerektiğini örneklerle anlatmakta.

Bilgisayar endüstrisi, etkileşim maliyetlerinin şirketleri şekillendirdiği alanlarda önemli bir rol oynar. "Etkileşim Maliyeti"nden kasıt nedir? Etkileşim Maliyeti şirketlerin birbirleri ile, müşterilerle herhangi bir iş yaparken kuracakları iletişimin maliyetidir. Bir ürünün satış stratejisini belirlemek adına ya da şirket birleşmeleri için yapılan toplantılar, müşteri ile yapılan telefon görüşmeleri, raporlamalar, konferanslar ve bu gibi diğer aktivitelere harcanan para ve zaman "Etkileşim Maliyeti"dir. Ekonomideki sürtünme olarak da tanımlanır. Etkileşim Maliyetleri şirketlerin kendilerini tekrar organize etmelerini ya da diğer paydaşlarla iş yapış şekillerini gözden geçirmelerini gerektirebilir.

Elektronik ağlar, güçlü kişisel bilgisayarlar, hızlı yazılımlar gün geçtikçe bu etkileşim maliyetini düşürmekte. Ekonomideki sürtünme azaldıkça artık yöneticiler "Şirketin asıl faaliyet alanı nedir?" sorusu ile karşı karşıya kalıyor.

John Hagel ve Marc Singer iş alanlarını 3 alanda grupluyor;

1 - Müşteri İlişkileri : Yeni müşteriler edindirmek ve müşteri ile olan ilişkileri şirkete katma değer sağlayacak şekilde geliştirmek.
2 - Ürün Geliştirme : Yeni ürün ve hizmetlerin üretilmesini ve piyasa sürülmesine odaklanmak.
3 - Altyapı Hizmetleri : Şirketin faaliyetlerini sürdürebilmesi için gerekli atyapısal operasyonların yönetilmesini kapsar. Bir banka için yeni bir şube açmak için gerekli tadilatlar, elektronik ağ altyapısının kurulması, back office operasyonları bu kategoride örneklenebilir.

Şirketler bu üç alandan hizmet alarak faaliyet göstermek zorundadır. Soru şu; bütün faaliyetleri şirket kendi bünyesinde mi yürütmeli yoksa bazı alanları diğer firmalardan hizmet alarak outsource mu etmeli? Bu 3 alandaki operasyonlar ve süreçler artık birbirinin içerisine o kadar geçmiş durumdadır ki iş süreçlerinin neredeyse tamamı bu 3 alanla ilişkilendirilir. Bu nedenle outsource edilen bir operasyonun etkileşim içinde olacağı diğer operasyonlarla entegre edilmesi şirketlere ciddi maliyetler getirebilir. Tabii ki bu her durumda geçerli bir kural değildir. 3 şubesi olan bir pastane sahibi iseniz şubeleriniz arasında bir ağ altyapısı kurmak için bir sistem uzmanını istihdam etmeniz maliyetli olacaktır. Burada outsource hizmeti alınmamasının tek nedeni maliyet olmayabilir. Güvenlik gerekçesi ile bir banka elinde tuttuğu müşteri bilgilerini pazarlama hizmeti almak için bir halka ilişkiler şirketi ile paylaşmak yerine kendi Pazarlama Departmanını kurabilir.

Unboundling Corporation, bu 3 alanı kontollü bir şekilde ayırmak ve kolayca entegre etmeyi temsil eder. Gazete işi ele alınırsa, aslında gazetelerin ana işi Müşteri İlişkileridir, fakat bunu elde etmek için ürün yani haberleri de bularak müşterilerine sunmalıdır(2 numaralı iş alanı). Tabii ki sunum süreçleri de çeşitli altyapı operasyonları(basım, dağıtım vs.) gerektirir(3 numaralı iş alanı). Gazeteler günümüzde genelde haber kaynakları olarak bağımsız kuruluşlar olan haber ajanslarını kullanıyor, baskı ve dağıtım için de bu işte profesyonelleşmiş organizasyonlar kullanılıyor. Dolayısı ile gazeteler asıl iş alanı olan Müşteri İlişkilerine odaklanabiliyor. Her ne kadar bazı büyük yayın kuruluşları kendi haber ajansları baskı ve dağıtım şirketleri kursa da her kurum bu dikey büyümeyi sağlayacak kaynaklara sahip değildir.

Bir diğer örnek bankacılık sektöründen; Kredi Kartı ürünü için bankalar müşteri ilişkileri alanında faaliyet göstermeyi tercih eder. Bu nedenle backoffice transactionlarını Master ya da Visa tarafından gerçekleşirken bankalar bu işlemlere kaynak ayırmaz ve müşterilerine odaklanır. Bu bilgiler ışığında Coca Cola'nın ana iş alanı nasıl yorumlanır? Kişisel görüşüm Coca Cola kesinlikle ana iş alanı ürün geliştirme olan bir firma değil. Çok uzun yaşamdöngülü ürününü geliştirdi zaten. Üretim ve dağıtım operasyonlarını da outsource etmiş ya da otomatize etmiş durumda. Bu durumda Coca Cola'nın ana iş alanı pazarlama yani müşteri ilişkileri yönetimidir.



Bu üç iş alanının farklı profesyonellik, strateji ve odaklar gerektirdiğinden şirketler bu alanlar için farklı çözümler kullanıp, kendi ana iş alanına odaklanmalıdır. Unboundling ve Rebounding kavramları bu 3 hizmet alanını ayrıştırma ve çok kolay bir şekilde entegre etmeyi temsil etmektedir. Bu durumda kendi firmanızın ya da çalıştığınız firmanın ana iş alanı sizce nedir? Diğer alanlar için ne tür çözümler üretmekte ya da bulmaktadır?

20 Temmuz 2009 Pazartesi

Google vs. Microsoft



Yakın bir geçmişe kadar Google'ı; "arama motoru ve yan ürünleri aynı zamanda birbirinden bağımsız web uygulamaları ile faaliyet gösteren bir dev" olarak tanımlanabilirdi. Microsoft ise daha çok, işletim sistemi desktop yazılım pazarında faaliyet gösteren dünyanın en büyük (IT) şirketi. Şu zamana kadar birbirlerinin ekmeğine çok göz koymayan bu iki dev son zamanlarda artık birbirlerinin oyun alanlarına müdahale etmeye başladılar.

Microsoft'un iddialı arama motoru bing'in duyurulmasının üzerinden 2 ay geçmişti ki Google, öncelikle mobil cihazlar için tasarladığı Android işletim sisteminin PC'ler üzerinde çalışan versiyonu üzerinde çalıştıklarını açıkladı. Android OS'in açık kaynak kod ve çok daha ucuz donanımlar üzerinde çalışabileceği bilgisi ile Microsoft'un bu yöndeki politikasına gönderme yapıyor.



Microsoft ve Google bu adımlarla ilk defa karşı karşıya gelmiyor. Dünyanın en popüler sosyal paylaşım sitesi Facebook üzerinde de pay sahibi olmak için bir maç yapılmış ve bu maçı Microsoft kazanmıştı. Microsoft Facebook'ın %1,6'sına $240.000.000 dolar ödeyerek Facebook üzerinde az da olsa bir sahipliğini kanıtlamış oldu. Bu rekabet, Facebook'un piyasa değerinin 15 milyar dolar gibi çok uç bir noktada olduğunun yanılgısını ortaya atmıştır. Yapılan araştırmalara göre Facebook, (fiş almazsanız :) )6 milyar dolar civarı bir değere sahiptir. Microsoft Facebook üzerindeki bu ufak ısırığı ile rakiplerini bu uygulamadan uzak tutmuş ayrıca Facebook'un gelişmesinde en büyük etkenlerden biri olan uygulama geliştirme özelliğinin altyapısına Microsoft uygulama geliştirme altyapısını da(.Net Framework) desteklenmesini sağlamıştır.

Önümüzdeki günlerde bu iki devin hedeflerine ulaşmak için çakışan kurumsal stratejilerinden doğacak maçları merakla bekliyoruz.

6 Temmuz 2009 Pazartesi

Ürün Yaşamdöngüsü Stratejileri


Her ürünün uzun ya da kısa süren, hiç başlamayacakmış gibi ya da hiç bitmeyecekmiş gibi(CocaCola) görünen bir yaşamdöngüsü vardır. Ürünün yaşamdöngüsü 5 aşamadan oluşmktadır.(Ürün Geliştirme, Piyasaya Sunma, Gelişme, Olgunluk ve Düşüş) Her aşama için belirlenen farklı pazarlama stratejileri, ürüne, ortama, rakiplere, firmanın konumuna özelleştirilerek uygulanmalı. Ürün hakkında bilgiler ve pazarlama stratejileri hakkında genel bilgilendirmeler aşama bazında şöyledir;

1 - Ürün Geliştirme : Bu aşamada ürün, çeşitli kullanıcı ihtiyaçlarını karşılamak üzere tasarlanır, prototipi yapılır, test edilir. Ürün henüz pazara sunulmadığı için herhangi bir pazarlama aktivitesinde bulunmamak en uygun pazarlama stratejisidir. Erke dönergecinin tanıtımını hatırlanırsa, henüz piyasaya sürülmemiş ürünün tanıtımı, ürünün piyasa sürülmesinin gecikmesiyle(ya da hiç sürülememesi) pazarda yaratılan ilk ve etkili rüzgarda yelkenleri açmaya imkan sağlamaz.

2 - Ürünün Piyasaya Sunulması : Ürün ilk piyasaya sürüldüğü için, ne kadar kaliteli olursa olsun, ürün kalitesi, ağızdan ağıza pazarlama mümkün olmadığı için promosyon için ciddi bütçeler ayrılmalıdır. Bütçenin büyüklüğü ürün yaşamdöngüsünün uzunluğunu etkiler. Çok iddialı ve çok geniş pazarlama bütçeli ürünlerin yaşamdöngüleri kısmen daha kısa olur. Piyasaya yeni sunulan ürünler ciddi, tedarik ve promosyon masraflarından dolayı kar getirmezler. Şu anda piyasaya sürülmüş olan Fish Card ciddi bir promosyon faaliyeti yürütmektedir.

3 - Gelişme : Ürün, market için uygun olduğu takdirde gelişme aşamasına gelir. Bu aşamada gelir elde edilmeye başlanır. Bu gelir, piyasaya benzer ürünlerin de katılmasına sebep olur. Ürün fiyatı bu aşamada ya aynı kalır ya da biraz düşürülebilir. Pazarlama masrafları da bir önceki aşama kadar tutulmalıdır. Gerekli görüldüğü durumlarda bir miktar arttırılabilir. Ürünler üzerinde yapılan yatırımlar daha çok ürünün özelliklerinin geliştirilmesi, dağıtım kanallarının genişlemesi ve yeni müşteri segmentlerine ulaşılmasına yönelik olmalıdır. Satışlar yukarıdaki grafikteki gösterildiği şekilde arttığında, sabit kalan pazarlama masrafları satılan ürün bazında düşüş gösterir, fiyat da sabit tutulduğunda ya da az bir miktar düşürüldüğünde doğal olarak karlılık artar.

4 - Olgunluk : Satış hızının hafif düşüş göstermesi ile olgunluk seviyesi başlamış olur. Bu aşamada rekabet iyice kızışır. Rakipler AR-GE çalışmaları ile ürünlerini geliştirirler, operasyonel ve üretim maliyetlerini düşürerek fiyat kırmaya başlarlar. Bu aşamada zayıf rakipler pazardan çekilmeye başlar. Bu aşamada BCG ürünün BCG Matriks'indeki yerini iyi analiz ederek, ilgili yazıda belirtilen genel stratejilerden biri uygulanabilir.

5 - Düşüş : Satışların gözle görülür bir şekilde düşmeye başlaması ile bu aşama başlar. Satışların düşmesinin birçok nedeni olabilir; Teknolojik gelişmeler, güçlenen rakipler, alternatif ürünler vs. Bu anlamda zayıf bir ürünü ayakta tutmak görünen ve görünmeyen ciddi maliyetler üretir. Bu ürünler, BCG Matriksine göre "Köpek" kategorisinde yeralır, bunun yerine şirketler yatırımlarını "Soru İşareti" ya da "Yıldız" kategorisindeki ürünlere kaydırmalıdır. Daha detaylı bilgi için; http://www.profesyonelpaylasimlar.com/search/label/BCG%20Matriks

Yaşamdöngüleri sadece ürünler için geçerli değildir. Sektörler, ürün kategorileri ve markalar özelinde de analiz edilebilir. Daha genel çerçeveden yapılan yaşamdöngü analizleri, şirketlerin yeni iş alanlarına girip girmeme kararlarında ciddi veriler oluşturur. Şu sıralar herkes, gelişmelte olan enerji sektörüne yönelmektedir, sektörün uzun vadede ciddi getirilerinin olacağı tahmin edilmekte.

Stratejileri uygulamak, kimi zaman ürünün hangi safhada olduğunu tespit etmekten daha zor olabilir ve yanlış aşamada uygulanacak farklı bir strateji ürüne(dolayısı ile şirkete) ciddi zararlar verebilir.

15 Haziran 2009 Pazartesi

SEO - Search Engine Optimization

SEO, internet sitenizin, arama motorlarında üst sıralarda yeralması için yapılması gereken optimizasyonların tamamını kapsar. İşte internet sitenizin arama motorlarında daha üst sıralarda yeralması için birkaç tavsiye;

1 - Dizinlere Kayıt : Dizinler, web sitelerini kategorilerle kullanıcılara sunar. Dizinlere kayıt, sitenizin daha hızlı indekslenmesini sağlar ve sitenize çok ciddi trafik akışı sağlar. Dizinlere kayıt çok kolay değildir. Dizinlere kayıt için öncelikle siteleriniz bir uzman tarafından incelenir ve uygun görüldüğü takdirde dizine kaydınız yapılır. www.dmoz.org Google tarafından desteklenen dizin hizmetidir.

2 - Site Haritası (Sitemap) Kullanımı : Sitenizi oluşturan sayfaların belirli bir düzen ya da hiyerarşi içerisinde düzenlenmesini sağlayan sitemap hem ziyaretçilerin sitenizde daha kolay dolaşmasını sağlar hem de arama motorlarının sitenizi daha hızlı indekslemesine katkıda bulunur. Sitemap oluşturmak için www.xml-sitemaps.com adresi kullanılabilir. www.sitemapbuilder.net adresinden site haritası oluşturmak için yazılım temin edilebilir.;

3 - Bağlantı Verilmesi : Sitenizin linkinin diğer sitelerde görünmesini sağlayın. Link verdiğiniz sitelerin sizin içeriklerinizle ilgili olduğundan ve arama motorları tarafından karalisteye düşmeyen("ban"lenmeyen) siteler olmadığından emin olun. Sitenizin pagerank değerinin arttırılmasında fayda sağlar. PAgeRank değeri öğrenmek için http://www.iwebtool.com/pagerank_checker adresini ziyaret edebilirsiniz.

4 - Uygun İçerik : Sitenizde hedef kitlenize uygun mümkünse tekil yani başka yerde bulunamayacak içeriklerin oluşturulması her teknikten daha etkilidir. Biraz zaman alsa da sitenizin bu özelliği yoğun ve sadık bir ziyaretçi grubu oluşturur.

5 - RSS Desteği : Sitenizin ziyaretçilerini, sitedeki güncellemelerden anında haberdar etmek için kullanılabilir RSS. Böylece ziyaretçilerinizin sitenizi daha sık ziyaret etmelerini sağlanır.

6 - Doğru Anahtar Kelimeler (Keywords) : Sitenizin içeriğini ifade edecek doğru anahtar kelimelerin seçimi çok önemlidir. Anahtar kelimelerin aranma oranı yüksek olmalı ve mutlaka içeriğinizle ilgili olmalı. Sadece arama oranı yüksek diye sitede gizli metinlerle erişim sağlatmak hem ziyaretçileri haya kırıklığına uğratır hem de arama motorları tarafından "ban"lenmenizi sağlar. Örneklemek gerekir ise sadece arama oranı yüksek olduğu için ve trafik çekmek amacıyla "iphone" kelimesini sayfanın gizli textine yerleştirip sayfanızda organik tarım ile ilgili bilgi veriyorsanız bence sayfanızda ziyaretçi yorumlarını yayınlamayın. Anahtar kelimelerin kullanım yoğunluğunu //www.google.com/trends
adresinden ölçebilirsiniz. Kendi internet sitenizin içeriğindeki anahtar kelimeleri öğrenmek için; www.iwebtool.com/keyword_density adresi kullanılabilir. (Türkçe karakterler için çok uygun bir tool olduğunu söyleyemem)

7 - W3C Standartlarına Uygun Sayfa Yaratmak : Sitenizin World Wide Web Consortium standartlarına uygun hazırlanması, bir çok internet tarayıcıda(IE, Mozilla, Google Chrome, Opera vs.) doğru görüntülenmesini sağlar. Ayrıca arama motorları W3C Standardına hazırlanan siteleri daha hızlı ve doğru indeksler. Sitenin W3C uygunluğunu validator.w3.org adresinden kontrol edilebilir.


www.iwebtool.com adresinden siteniz için birçok ücretsiz analiz tool'una ulaşabilirsiniz.

Her ne kadar internetin sahibi yok desek de arama motorları internet kullanıcılarının en büyük yönlendiricileridir. Bu nedenle sayfanızı ziyaretçilerden önce arama motorlarına beğendirmelisiniz. Ziyaretçi sayısı ve profilini sık sık takip ederek doğru adımlar etik kurallar çerçevesinde atılır ise ve internet sitesinin kullanıcılara gerçekten br katma değeri var ise (Bknz. e-İşletme Modelleme Kriterleri ve e-İşletme Modelleri ) internet üzerinde saygın bir yer elde etmemeniz için hiçbir neden yok.

12 Haziran 2009 Cuma

Ünlüler ve Reklamlar

Ürünler ya da hizmetler için öncelikle bir hedef pazar belirlenmeli ve bu hedef pazara yönelik promosyon faaliyetlerini yürütülmelidir. Aksi durumda promosyon için harcanan para çok verimli kullanılmamış olur. Bu yaklaşımın somut örneklerini daha önceden birçok kere gördük. Çocuklara yönelik ürünlerin, sabahları çizgi filmlerin arasında yayınlanması, ekonomi dergilerinin reklamlarının ekonomi ağırlıklı programların aralarına serpiştirilmesi, futbol maçlarının devre arasında traş köpüğü reklamı vermek, ev hanımlarının beğendiği Mehmet Aslantuğ'un asılı çamaşırlar arasından fırlayıp deterjan tavsiye etmesi, Ahmet Mete Işıkara'nın konut tavsiye etmesi bu yaklaşım için uygun promosyon faaliyetlerine birer örnek.

Tabii ki bu anlamda olumsuz örnekler de mevcut;
Bir meteoroloji internet sayfasında yayınlanan kadın çorabı reklamı gibi. Burada iki sorun var firma ya hedef kitlesini doğru belirlememiş ve "hava durumunu merak eden kadın erkek herkes bu kadın çorabını giyer" ya da hedef kitlesini çok farklı yerlerde arıyor; "Ülkemizin kadınları yemez içmez hava durumunu internetten takip eder." Bu reklam için harcanan paranın geri dönüşünün olduğu düşünülemez.



Bir başka yakın zamanda örnek de; Ebru Şallı'nın banka kredisi tavsiye eden televizyon reklamı. Kredi almak için, global ekonomiyi ve ülke ekonomisini değerlendiren, kendi gelir gider dengesini düşünen insanların bankadan kredi çekmek için tek eksikleri Ebru Şallı'nın tavsiyesiymiş gibi o eksiği tamamlıyor reklam. Ayrıca Ebru Şallı'da bir Tanju Okan sesi yok. Reklamda sadece sesi ile yeralıyor. Burada bankanın hedef kitlesi plates yapan Türk vatandaşları ise sorun yok.


Gelelim akü tavsiye eden Tülin Şahin'e. Bu yaklaşım kısmen daha anlaşılır. Sonuçta akü seçmek işi genelde erkekler tarafından yapılan bir iştir. Ben hiçbir bayanın "İsmail o aküyü alma yanındaki pembe aküyü al" şeklinde akü alımına katkıda bulunduğuna şahit olmadım. Buradaki hedef kitle tarafından reklamın daha çok izlenmesini sağlıyor ama ürünün özellikleri konusunda çok sığ bir bilgi veriliyor; "Akünün rengi gri" Nitekim akü alımı için genelde sürücüleri, servis ustaları yönlendirir. Bu gerçek gözönünde bulundurularak akü hakkında biraz daha fonksiyonel bilgi verilebilir.


Genelde ev hanımlarının beğenisini kazanan ve yeni jenerasyona pek hitap etmeyen Seda Sayan'ın Pepsi reklamında yeralması çok uygun görünmemekle beraber çok da göze batmamaktadır. Bunun nedeni Pepsi'nin yeni promosyon kampanyasının reklamda çok net anlatılıyor olması. Genelde gençlerin tercih ettiği kola için daha uygun ünlü seçilebilirdi. Daha önce Roberto Carlos, David Becham, Jennifer Lopez gibi ünlülerle çalışan Pepsi'nin Seda Sayan kararı sanki hedef kitle gözetmeksizin alınmış bir karar gibi.

Pala bıyıklı Kazım'ın(Şafak Sezer) yıkamacıya kadar gidip kendi adamlarına araba yıkatması da ilginç bir senaryo. Bu tip arabaları pazarlamak için hedef kitle bu karakter midir? Aslında bu karakter ne tür bir hedef kitleye hitap etmektedir? Bu karakteri kullanarak ne pazarlayabilirsiniz? Çakma bir Recep İvedik yaratma çabası mıdır çok net anlaşılmamıştır.


Denizbank'ın bu aralar yürüttüğü reklam kampanyasında kullandığı ünlüler çok geniş bir hedef kitleye hitap etmekte. Beyaz, lise çağındaki gençlerden 30-35 yaşındaki sosyal insanlara kadar herkesin sempati ile baktığı bir isim, Erdal Özyağcılar ise bu geniş hedef kitleyi tamamlayan bir hayran kitlesine sahip. Bu kişiler finans konusunda ukalalık yaptırarak reklam faaliyeti yürütmek(Ebru Şallı örneğinde olduğu gibi) çok anlamlı olmayabilirdi. Bu karakterler verimli bir şekilde kullanılmıştır reklamda.


Doğru malzemelerin ve kanalların kullanılmadığı promosyon çalışmaları genelde ya gereksiz hedef kitleye ulaşmaya sebebiyet verir (Eskimoya buzdolabı satmaya çalışmak gibi) ya da ilgisiz bir kitleye ulaşmaya sebebiyet verir (Harley Davidson sürücülerinin üye olduğu internet sayfasına örgü dikiş nakış dergisi reklamı vermek gibi) Tabii ki pratik hayatta örnekler bu kadar uç değil fakat özellikle sonuçlarının çok somut olarak ölçülemeyen mecralardaki reklamlarda fayda maliyet analizi çok sağlıklı yapılamayabilir. Fakat her işşte olduğu gibi promosyonda da planlı hareket etmek, önce ürünü konumlandırmak ve hedef kitleyi belirlemek ve daha sonrada promosyon kanalları ve araçlarını belirlemek reklamı daha etkin yapacaktır.

5 Haziran 2009 Cuma

Twitter İş Modeli




Bir arkadaşınız geldi size ve "müthiş bir iş fikrim var" dedi. Büyük bir hevesle "hadi anlatsana" dediniz ve anlatmaka başladı; "İnsanlar durumlarını bir yere girecekler, ve birbirlerinin durumlarını takip edecekler" siz fikrin devamını beklerken birbirinize bakıyorsunuz ve arkadaşınız devam etmiyor... Sanki fikir bu kadar. "Eee... bu kadar mı?" diye sorduğunuzda "Ha bir de durum değişiklikleri için 140 karakter sınırı koyalım, veritabanında az yer kaplar, performansı arttırırız" diye ilave etti. bu işe ortak olur muydunuz????

Twitter bu işi yapmakta. Tabii ki herşey bu kadar basit değil. Anlaşılmayan bir iş modeli var Twitter'ın hatta birçok otoriteye göre bir iş modeli yok. "E-İşletme İş Modelleri" yazısını okuduğunuzda Twitter'ı bir modelle tanımlayabiliyor musunuz? Micro-blogging ile bir sosyal ağ hizmeti vermekte twitter. Birçok insan gibi "ne sunuyor?" sorusunun cevabını almak için ben de üye oldum. http://twitter.com/mgocean adresinden beni izleyebilirsiniz.

Facebook'ta uygulamalar geliştirerek tanımlı hedef kitlelerine çok daha rahat ulaşan geleceği gören firmalar, Twitter'ı da kullanarak yeni bir pazarlama kanalı yaratabilir. Ben birkaç araştırma yaptım fakat henüz Türk firmalarının bu adımı atmadığını gördüm. Ford gibi global firmaların CEO'ları Twitter'da kendileri ve firmaları hakkında bildirimlerde bulunarak takipçilerini bilgilendiri ve bir çeşit halkla ilişkiler faaliyeti yürütür. 50Cent, Madonna, Tom Hanks, Shaq, Barack Obama gibi ünlüler de kendileri ve temsil ettikleri kurumlar adına Twitter'daki takipçilerine bildirimlerde bulunuyor. www.exectweets.com adresinden Twitter kullanan şirketlerin üst düzey yöneticilerini kolaylıkla takip edebilirsiniz.

Firmalar, sanatçılar, spor adamları twitter'dan fayda sağlıyor ama Twitter bundan ne kazanıyor? Twitter'ın kurucuları şu zamana kadar ciddi bir gelir elde etmemekle beraber iş modellerinin olmamasını "komik" karşılıyorlar. Twitter'ın kurucuları Evan Williams ve Biz Stone ; acelelerinin olmadıklarını, 2009 içerisinde Twitter üzerinden gelir elde etmeye başlayacaklarını deklare ettiler. İnternet, müşteri segmentasyonu için en uygun pazarlama platformu. Shaq'ı takip eden kullanıcılara spor malzemeleri, Sertap Erener'i takip eden kullanıcılara Türkçe POP albüm pazarlamak için adınızın Philip Kotler olmasına gerek yok. Sosyal Ağ platformları işte bu segmentasyonun yapılmasını ve doğru hedef pazarların oluşmasını sağlar.
İşte Twitter'ın para ürettiği bir model. Sponsorluk yukarıda bahsettiğim execTweets sayfasının sponsoru Microsoft. Twitter'a ufak bir gelir sağlayan bir diğer kanal da SMS'ler. Twitter SMS hizmeti üzerinden bir komisyon almakta. Twitter reklam yayınlamaya çok sıcak bakmamakla beraber geliştirdiği destekleyici ürünlerle para kazanmayı hedeflemektedir.

Twitter'ın nasıl para kazanacağına dair yarışmalar bile yapılmış durumda. Sayfada ya da mesajlar arasına reklam almak, kurumsal müşteriler için paralı bir üyelik sistemi kurmak, belirli bir ücret karşılığı takip edilmesi önerilen kişi ya da kurumlar listesine üye olmak buradan çıkabilecek alternatiflerden.

Bazen, iş modelleri belirli bir büyüklüğe sahip olunduktan sonra netleşebilir. Fakat bana göre bu görüş biraz plansız büyümeye teşvik edicidir ve işletmenizi hiç istemediğiniz bir yöne sürükleyebilir. Büyük bir tekerleğin yönünü değiştirmek daha zordur. Tabii ki büyük tekerleği satmayı hedefliyorsanız durum başka. ICQ'yu AOL satın alana kadar ya da YouTube'u Google satın alana bu iki yaygın kullanılan sistemin ciddi birer gelir kaynakları yoktu. Daha önce yazmış olduğum BCG Matriksinde Twitter "Yıldızlar" kategorisinde. Yıldızlar çok maliyetli ürünlerdir. Bu ürünlerin desteklenmesi için Cash Cow'lara ihtiyaç vardır. Desteklenmediği sürece Yıldız ürünler "Soru İşareti"ne dönüşebilir.

4 Haziran 2009 Perşembe

Geleceği Kazanmak Competing for the Future ( Gary Hamel & C.K. Prahalad )


İki Guru tarafından yazılmış olan ve Business Week'in 1994'ün "en iyi yönetim kitabı" olarak belirlediği Geleceği kazanmak, işletmelerin farklılık yaratmak ve ayakta kalmak adına izlemesi gereken kurumsal stratejileri örnekleri ile beraber anlatır.
Kitap özetle tekdüzelikten ve takipçilikten kurtulunması gerektiğini ifade etmekte. Tabii 400 sayfa bu mesajı vermiyor kitap. Sektör özelinde ve geçmişte yaşanan gerçek deneyimlerle somut stratejiler ortaya koymaktadır.
Genel kavram gelecek hakkında düşünmek ve geleceği inşa etmek. Sektörde ilk olmanın büyük avantajlarını elde ederken, ilk olmanın risklerinden mümkün olduğu kadar kaçınmak.
Üst düzey yöneticiler, zamanlarının %40'ın şirket dışındaki faktörlerin şirkete olan etkilerini düşünmekle geçirmekteler. Bu %40'lık zamanın %30'unda ancak dünyanın, ekonominin ve sektörün 5-10 yıl içerisindeki gidişatı hakkında kafa yormaktalar ve bu zamanın içerisinde ancak %20'lik bir diliminde gelecek için bir vizyon düşünmekteler. Şirket vizyonu için ayrılan zaman bir üst düzey yöneticinin %2,4'ünü oluşturmaktadır. (Bana çok bile geldi bu oran)
Bir şirketin liderliği yakalamasından değil, liderlik yaratmasından bahseder kitap. Hatta lider kalması için tekrar tekrar liderlik yaratması gerektiği ifade edilir. Her ürün ve hizmetin ürün yaşam döngüsünde bir sonu olduğunu düşünürsek 1 kereliğine müthiş bir ürün yaratmak şirkete sadece geçici bir liderlik sağlar. Sony Walkman'i yaptım diye bu üründen 40 yıl ekmek yemeyi hedeflemiyordu. BCG Matriksine göre Walkman ilk çıktığında bir Star'ken bugün Köpek bile değil. (Bu bir hakaret değil BCG matriksinde bir ürün kategorisi) Ürünlerin yaşamdöngüleri her geçen gün biraz daha kısalmakta. (Coca-Cola bu konuda sanırım ölümsüz) Bu nedenle yeni ürünler yaratmak, "pazar payı" yerine "fırsat payı" için mücadele etmek kaçınılmaz bir strateji.
Geleceği Kazanmak 3 Safhadan geçmekte;
1 - Geleceği yaratacak fırsatları ve fikirleri bulmak. Aslında bu aşama, müşterilerden ihtiyaçları için geribildirim alarak ürünleri geliştirmekten çok öte(çünkü bunu bütün rakipleriniz kolaylıkla yapabilir) müşterilerinizin dahi aklına gelmeyecek özellikte ürünler geliştirmekten bahsetmekte.
2 - Bulunan fikir ya da fırsatın hayata geçmesi için gerekli prosedürlerin kısaltılması. Günümüzde artık büyük balık küçük balığı değil, hızlı balık, yavaş balığı yemekte.
3 - Pazarlama Faaliyetleri hayata geçen ürün için uygun hedef pazar belirlemek ve pazar payı elde etmek aynı zamanda pazar payını kaybetmemek.

Herşey kağıt üzerinde çok güzel görünüyor, kulağa hoş geliyor. Peki bunları yapmak için neler yapmak gerekir. Öncelikle geçmişi unutmak gerekir. Özellikle geçmişte yaşanan başarıların bir an önce unutulması, yepyeni fikirlerin üretilmesi için uygun ortamların oluşturulması, şirket çalışanlarının kendilerini rahatlıkla ifade edebilecekleri platformların oluşturulması gerekmekte. Dikiz aynasına bakarak ileri gidilmez.


Gelceğe yolculukta ihtiyacınız olan yakıt; çalışanların duygusal ve mental enerjileridir. Srateji mimari kavramı, şirketi bugünden geleceğe en hızlı ve en az maliyetli şekilde, gereksiz riskleri almadan ilerletmeyi hedefler. Şirketi, vizyonuna ulaştıracak kurumsal stratejiler, birimsel stratejilerle desteklenmeli ve hatta kişisel hedeflere kadar çok net bölünmeli. Fakat şirketin bütün çalışanlarının kurumsal hedef ve o hedefe ulaşmak için gerekli strateji hakkında farkındalıkları olmalı hatta bu hedef ve stratejiye katma değer sağlayacak fırsatları olmalı.

Kısaca bu kitap her üst düzey yönetici ya da şirket sahibi tarafından okunmalı ve hatta ödev olarak özet bile çıkarttırılmalı. Anlatmak, anlamanın en güzel yoludur. Sade anlatımı ve gerçek hayattan verdiği örnekleri ile 15 yıl önce yazılmış olmasına rağmen geçerliliğini koruyan ve koruyacak olan çok faydalı bir kaynak.

2 Haziran 2009 Salı

Proje Yönetimi - Kazanılmış Değer Analizi (Earned Value Management)

Kazanılmış Değer Analizi (EVM ya da EVA) projelerin maliyet ve bütçe ölçeğinde plana ne kadar uygun gittiğini ölçen bir analiz yöntemidir. Projelerin gidişatı hakkında üst yönetim ya da sponsor tarafından gelen takip sorularına; "Çok iyi gidiyor", "Plana uygun gidiyoruz", "Mükemmel" gibi yalan ve optimist cevaplar vermek de bir yöntem. Fakat bu yöntem özellikle projenin son aşamalarına doğru ciddi zararlara sebebiyet verebilir. Herşeyden önce projenin gidişatını kendimize objektif olarak itiraf etmeliyiz ki projenin kötü gidişatını önceden görüp, ilgili önleyici faaliyetleri alabilelim.

Kazanılmış değer analizi için elimizde proje hakkında 3 veri olması gerekir. Planlanan değer, Gerçekleşen değer ve Kazanılmış değer. Bu değerlerin açıklaması için örneğimi çok basit tutacağım. Farzedelim ki kare şeklinde bir arsanız var. Projeniz bu arsanın etrafını çitle çevirmek. Bir usta ile anlaşıyorsunuz; Usta ile, çit maliyeti dahil günlüğü 100TL'ye 4 günde arsayı çevirmek üzere anlaşıyorsunuz. İşe başlanıyor. Siz ustaya ödemeyi her gün sonunda yapıyorsunuz. Usta işe başladıktan 3 gün sonra arsaya gidip durumu kontrol ediyorsunuz. Bir de bakıyorsunuz ki usta 3 gün sonunda sadece 1 kenarı çitle çevirebilmiş. Siz de adama kızıp, son günlüğü vermiyorsunuz ve 3 gün için toplam 200TL ödeme yapıyorsunuz.

Buradaki Planlanan değer(Planned Value); 300 TL'dir yani 3 gün sonunda ustadan 3 kenarın çitle çevrilmesini planlamıştınız ve bunun maliyeti 100(kenar başına planlanan maliyet) X 3 = 300TL'dir

Gerçek Değer(Actual Cost); Herşey yalan cebinizden çıkan para gerçek. Ustaya kızdığınız için 200 TL cebinizden maliyet çıktı.

Kazanılmış Değer(Earned Value); Ustanın çıkardığı iş yani 3 günde projeye katkısı; Sadece 1 kenar yani 100 TL

Kazanılmış değer analizinde 2 önemli Indeks vardır; CPI(Cost Performance Index) ve SPI(Schedule Performance Index).
CPI bütçe açısından projenin durumunu gösterir; Değerin 1 çıkması tam olarak planlanan bütçede projenin ilerlediğini gösterir. 1'in altındaki değerler, planlanan bütçeden daha maliyetli bir şekilde projenin ilerlediğini, 1'in üzerindeki değerler, planlanan bütçeden daha ucuz bir şekilde projenin ilerlediğini ifade eder. CPI formulü; "Kazanılmış Değer" / "Gerçek Değer" dir. Bizim örneğimizde; 100 / 200 = 0,5'tir. proje planladığımızdan daha pahalı bir şekilde ilerlemektedir. Projenin tahmini bitiş maliyeti; "Planlanan Maliyet / CPI" 'dır.
Yani bizim örneğimizde; 400 / 0,5 = 800TL'ye bu cit işlemi tamamlanır. Bu ustayla devam edilirse planladığınızın 2 katı maliyetle biter bu iş hem de ustaya kızıp daha az ödeme yapmış olmanıza rağmen.

SPI süre açısından projeyi yorumlar. Yorumlanması CPI ile aynıdır.
SPI'in formülü "Kazanılmış Değer" / "Planlanan Değer" yani bizim örneğimizde; 100 / 300 = 0,33'tür ki bir proje için çok dramatik bir değerdir. Bu SPI değerine göre Planlanan Süre / SPI formülü uygulandığında projenin tahmini bitiş süresini elde edebilirsiniz. 4 günde bitmesi planlanan çit çevirme işlemi; 4 / 0,33 = 12 günde tamamlanır. Bu usta ya hesap yapmayı bilmiyor ya da hiç dayak yememiş.

Kazanılmış Değer Analizi, bu basit örnekten yola çıkarak daha büyük projelere da aynı mantık ile uygulanabilir. Şirket bünyesinde yürütülen projelerde kazanılmış değerler, projenin o aşamasına kadar insan kaynaklarına ödenen maaş ya da prim ve proje hakkındaki ekstra maliyetler(ulaşım ücretleri, ofis kiraları vs.) olabilir.

Kazanılmış Değer Analizi hakkında bir diğer önemli konu ise; CPI ve SPI değerlerinin projenin başlangıç aşamalarında şekillendiğinin ve belirli bir noktadan sonra bu değerler üzerinde ciddi düzenlemeler yapmanın çok zor olacağıdır. Örneklemek gerekirse; 1 senelik bir projenin ilk 2 ayında CPI ve SPI değerlerimiz 0,8 civarında ise plan üzerinde değişiklik yapılmadığı sürece bu değerin 1'e taşınmasının çok zor olduğudur. Bu nedenle sapmalar tespit edildiği anda önleyici aksiyonların alınmasında fayda vardır. Bizim örneğimize gerçeklersek; 3. gün değil de 1. gün kontrole gelinse ustanın yan gelip yattığının tespiti daha kolay olur ve usta değiştirmek(önleyici aksiyon), 3. günde usta değiştirmektense işi daha az zamanda ve maliyette tamamlanmasını sağlayacaktır.

31 Mayıs 2009 Pazar

e-İşletme Modelleme Kriterleri

İnternet üzerinden iş yapmak ve milyon dolar kazanmak herkesin aklından geçmiştir. Fakat bu iş de her profesyonel iş gibi bir disiplin ve sistematikle yürütülmelidir. Sayısal loto'yu kazanmanın bir sistematiği yoktur,(kimileri olduğunu iddia etse de istatistiksel olarak yoktur.) tamamen şanstır. Fakat internet üzerinden şansınız ya da sizi seven bir ak sakallı sayesinde güzel bir fikir bulsanız dahi zengin olmak için şanstan çok daha fazlasına ihtiyacınız vardır, ihtiyaçlarınızdan en önemlisi olan bu konuda "bilgi sahibi olmaktır". Bu makalede e-işletme hakkında size bazı faydalı bilgileri özetleyeceğim.

Öncelikle adettendir, işin tarihinden kısa bir alıntı yapalım, e-işletme kavramı ilk olarak IBM tarafından 1990'lı yıllarda literatüre katılmıştır. Pratikte hiçbir işinize yaramayacak olan bu bilgiyi konu üzerinde diğer kişilere ukalalık yapmak için ve bu konuda ne kadar bilgili olduğunuzu ispatlamak için kullanabilirsiniz. (Az önce ben öyle yaptım umarım etkili olmuştur.)

Öncelikle e-işletmeleri modellerken hangi faktörlerin gözönünde bulundurulduğundan bahsetmek gerekir;
1 - Katma Değer(Value proposition) e-İşletme kime ne kazandırıyor? (Tabii ki Sahibine para kazandırmasından ziyade) Örneklemek gerekirse İK Portalleri İK şirketlerine yeni bir dağıtım kanalı sağlarken, bireysel kullanıcılarında iş ilanlarına erişimini kolaylaştırıyor.

2 - Ana Tema ve Kilit Süreç (Main Theme and Key Process) İşletmenin vizyonu ve misyonu doğrultusunda faaliyet gösterdiği alan ve faaliyetlerini karlı yürütmesi için izlediği süreç. Örneğin; e-Bebek, anne ve bebek için gerekli ürünleri satar işi perakendecilik olarak genellenebilir fakat bu işlemi yaparken yürüttüğü bazı süreçler vardır. İndirim kuponları, internetten yapılan alışverişlerde çeşitli indirimler vs.

3 - Müşterinin Rolü (Customer's Role) Son kullanıcının e-işletme üzerindeki rolü, işletmeyi modellemek için gereklidir. Kullanıcının rolünü örneklemek gerekir ise; gittigidiyor.com'daki gibi işletme modellerinde açık arttırmaya destek olması.

4 - Bilgi Birikimi Bilgi birikimi, işletmenin ana iş dalının seçiminde en önemli faktör olduğu için olmazsa olmaz faktörlerdendir.

Yukarıda belirlenen Faktörler kullanılarak oluşturulan standart e-işletme modelleri hakkında daha detaylı bilgi için; http://www.profesyonelpaylasimlar.com/2009/05/e-isletme-modelleri.html

e-İşletme Modelleri

Kafanızdaki iş fikrini hayata geçirme, ya da mevcut bir işletmenin internet ortamına yaygınlaştırma sürecinde hangi modelle çalıştığınızın bilincinde olmanız, doğru stratejiler uygulamanız için çok önemlidir. Bu yazıyı okumadan önce modelleme kriterleri hakkında bilgilendirme yaptığım e-İşletme Modelleme Kriterleri yazımı okumanızı Tavsiye ederim.
e-İşletme Modelleri;

1 - Sanal Pazaryerleri (AGORA) Alıcı ve satıcıları sanal ortamda buluşturan e-işletmeler. AGORA eski Yunan dilinde, kralların soylu kişileri davet ettikleri yer anlamına gelmektedir.(İşte sadece ukalalık etmek için kullanabileceğiniz, pratikte hiçbir işinize yaramayan bir bilgi daha)
Bu modelin Ana Teması, dinamik fiyat oluşturmaktır. Müşteriler modelin aktif oyuncularıdırlar. e-Bay, gittigidiyor.com(zaten bu modelin en büyüğü e-Bay tarafından satın alında) klasik örnekleridir. firsatciyiz.com' da bu modelin klasik olmasa da bir örneğidir. Ölçek ekonomisine dayalı olarak uygun fiyat sunmaya çalışan site model olarak hoş olmakla beraber bana göre ürün fiyatları çok pahalı tutulmuş. Yapılan alışverişler üzerinden alınan komisyonlarla gelir elde edilir.

2 - Portallar (Aggregator) Çeşitli konuları tek bir kanaldan kullanıcılara ulaştıran e-işletme modelleridir. Hedef kitle doğrultusunda konular gruplanabilir. milliyet.com.tr gibi haber portallerinin yanı sıra forbes.com gibi business portalleri örnek olarak verilebilir. mynet ve e-kolay.net gibi daha genel yerel portaller de başarılı örneklerdir. Ana tema, arz ve talebin birleşmesi, kullanıcılara sağladıkları katma değer, insanların aradıklarını çok daha rahat ve düşük maliyetle bulabilmeleridir. Bu e-işletme modellerinin kazançlarının büyük bölümü reklam gerirlerinden gelir.

3 - Değer Zinciri (Value Chain) İnternetin yoğun kullanımından sonra, dağıtım zincirlerindeki gereksiz görülen halkaların çıkartılmasını hedefler. Tedarik Zinciri Yönetimi ile ilgili ciddi bilgi birikimi gerektirir. Belli bir müşteriye özel ürünün yaratılmasını dağlar. Dell kişiye özel donanım ve yazılımlarla üretim yapan ve taleplerini internet üzerinden alan ilk firma olarak bu modelin yaratıcısıdır.

"müşteri istediği renkte araba satın alabilir, renk siyah olduğu sürece" - Henry Ford

Artık otomobl firmaları Değer Zinciri e-işletme modeli ile internet sayfalarında girerek, modei, renk, motor, ekstra donanım, sunroof vs. seçerek kendinize özel bir model siparişi almaktalar.

4 - İttifaklar (Alliance) Kullanıcı hem üretici hem tüketicidir. Açık kaynak kodlu uygulamaların geliştirildiği ortamlardır.(Linux gibi) Ayrıca peer to peer, dosya paylaşım siteleri örnek olarak verilebilir.

e-İşletme kurmak hedefleniyor ise öncelikle modeli tanımlanmalı ve modelin gerektirdiği pazarlama & işletme stratejiler uygulanmalıdır. Ana Faaliyet alanının belirlenmesi, süreçlerin tanımlanması, hedef kitlenin belirlenmesi, katma değer üretme yöntemlerinin seçilmesi işlemleri her modeli için genel hatları ile tanımlıdır. Amerika'yı yeniden keşfetmek size maliyetten fazla bişey üretmeyecektir.

28 Mayıs 2009 Perşembe

Proje Yönetimi Kestirim Yöntemleri

Kestirim, aslında hayatımızın her aşamasında her zaman yapıyoruz. Akşam işten çıkıldığında eve varış saatimizi kestiriyoruz, arabanın frenine ne zaman basarsak kırmızıda durabileceğimizi (ya da gaza ne kadar basarsak yakışıklı fotoğramız çekilmeden trafik ışıklarından geçebileceğimizi) hep kestiriyoruz. Bu kestirimler daha çok geçmiş benzer tecrübelere dayanarak bilinçli ya da bilinçaltımızdan yapıyoruz.
Profesyonel hayatta yapılan kestirimlerin kalitesi ve doğruluğu şirkete itibar ve para kazandırabilir/kaybettirebilir. Proje Yönetiminde kestirimler daha çok zaman/bütçe skalasında yapılır. Tabii ki bunlar teoride olan yaklaşımlar özellikle IT projelerinde yöneticileriniz kestirimleri sizler adına yapmış olur. "sene sonuna kadar bitsin" cümlesi ile "detaylı" bir kestirim yaparak sizi bu yorucu ve sıkıcı süreçten kurtarmış olabilir.

Tabii ki daha bilimsel kestirim yöntemleri vardır. Kestirimler projelerin her aşamasında yapılabilir ve aşağıdaki grafikte göründüğü gibi, projenin ilerleyen aşamalarında kestirimler daha net sonuç verebilir. Projenin kapanış kokteylinde, projenin son içki içildikten sonra kapanacağını kestirebilirsiniz.





Yapılan kestirimlere göre projenin gidişatının takibi, EVA(Earned Value Analysis) Kazanılmış Değer Analizi ile yapılır. EVA, projenin gidişatının bütçe ve zaman çerçevesinde analiz eder. Daha detaylı bilgiye http://www.profesyonelpaylasimlar.com/2009/05/proje-yonetimi-kazanlms-deger-analizi.html yazısından ulaşabilirsiniz.

Kestirim yöntemlerinde sıklıkla başvurulan kaynaklar, geçmiş projelerden üretilen veriler ve uzman görüşleridir. Özellikle IT projelerinde kullanılan kestirim yöntemleri; Kestiri yöntemi üzerindeki bağlantıdan yöntemle ilgili detaylı bilgiye erişebilirsiniz.

1- Butom up Kestirim
2- Top Down Kestirim
3- Parametrik Kestirim / COCOMO
4- Delphi Kestirim
5- Function Point Kestirim
6- Uzman Görüşü
7- PERT

Kurumsal Strateji - BCG Matrix



Kurumsal şirket yöneticileri, birden çok faaliyet alanında ya da farklı ürün portföyleri ile ilgili stratejilerini nasıl belirlemeliler?

"The Boston Consulting Group" (BCG) matrix yöneticilere yardımcı olabilecek bir portföy analiz aracıdır. Ürünler boyutlarına oranla çapa sahip yuvarlak şekillerle matriks üzerinde konumlandırılır. Matriks 4 kısımdan oluşur. "Yıldızlar", "Soru İşaretleri", "Cash Cow'lar" ve "Köpekler".

Yıldız'da yeralan ürünler, Şirketin büyüyen bir pazarda yüksek pazar paylarının olduğu ürünlerdir. Intel'in microişlemcileri bu kategoride örneklendirilebilir. LCD TV'lerde ciddi pazar payına sahip firmalar ürünlerini bu kategoriye konumlandırabilir. Yıldız kategorisindeki ürünler büyümeyi desteklemek için çok büyük maliyetler içerirler ve genelde bu maliyetlerin getirilerinde de cömerttirler.

"Soru İşareti"nde yeralan ürünler, Büyük bir pazarı olan fakat şirketin daha küçük pazar payına sahip olduğu ürünlerdir. Bu konumda kalmak zor ve maliyetlidir. Bu konumdaki ürünler hakkında yöneticiler ciddi stratejik kararlar almak zorundadır. Ya ürüne daha fazla yatırım yaparak o ürünü "Yıldız" kategorisine almak, ya da bu pazardan çekilmek. LCD TV üreticisi olan fakat pazar payı düşük olan markalar burada bir karar almak zorundadır.

Cash Cows ürünler adından da anlaşılacağı gibi nakit sağabileceğiniz ineklerdir. Fakat Türkçe'ye bu kadar düz çeviri bize çok hitap etmeyebilir. Bu kategorinin ismini "altın yumurtlayan tavuk" olarak lanse etmek anlaşılmasını kolaylaştıracaktır. Pazarı büyük olmayan ürünlerde büyük pazar payı elde etmiş ürünlerdir. Ürün geliştirilmesine ya da pazarlamasına çok ciddi yatırımlar yapmadan da satışları iyi olan ve şirkete en büyük gelirleri sağlayan ürün kategorisidir. Genelde buradan gelen maddi destek "Soru İşareti" kategorisinde ve geleceği parlak olan ürünlerin "Yıldız" haline getirilmesinde kullanılır.


Köpekler, (ürün için biraz ağır bir itham) Düşük pazarı olan ve düşük pazar payı olan ürünlerdir. Ürün yaşamdöngüsünün sonuna gelmiş ürünlerdir. "Her ürün bir gün köpek olacaktır" Tamamen para tuzağıdır. Bir ürünün bu kategoride olduğunu şirketler kendilerine "itiraf" etmelidirler. Yoksa bu tuzak çok fazla maliyet üretir. Belirlenecek strateji bu ürünü pazardan çekmektir. Örneklemek gerekirse kaset, kaset çalar ya da tüplü televizyon üreten bir firma bu küçük pazarda ciddi bir pay sahibi değilse bu işten bir an önce çekilmeli.



Yöneticiler için en zor durumdaki ürünler "Soru İşareti" kategorisindeki ürünlerdir. Diğer 3 kategorideki ürünler hakkında belirlenecek strateji çok nettir. Bu 3 kategorideki ürünler için yöneticiler, genel olarak önerilen stratejileri uygulamaları yeterlidir. Strateji olarak çeşitlendirmeler gidilmemesi kahramanlık yapılmaması yeterlidir.(Ellemezsen kırılmaz) Fakat "Soru İşareti" ürünlerinlerinde karar alınması ve kararı destekleyici faaliyetlerin organize edilmesi gerekmektedir. Her analizde olduğu gibi mümkün olduğu kadar çok, güvenilir veri ile ve objektif bir bakış açısı ile çalışılmalı, ürün konumlandırmalar doğru yapılmalı. Aksi durumda yanlış konumlanmış ürünler için belirlenecek yanlış stratejiler ciddi olumsuz sonuçlar doğuracaktır.

Marketing Myopia (Pazarlama Miyopluğu) Theodore Levitt

1960 yılında Harvard Business Review'da yayınlanan Theodore Levitt tarafından yazılan Marketin Myopia makalesi pazarlama dünyasında günümüze kadar süren yeni bir devri (modern pazarlama) başlatmıştır.

Pazarlama genel olarak bilinenin aksine sadece bir departmanın yapması gereken bir faaliyet değildir. Şirketin iş alanlarının belirlenmesi, müşteriye iletilen faturada anlamsız kalemlerin yeralmaması, ofis düzeni, şirket imajı, halka ilişkiler, ürün/hizmet kalitesi, ürünün rengi, boya malzemesi gibi faktörler pazarlama kavramının içerisindedir. Müşteri ile hiçbir zaman yüzyüze gelmemiş şirket çalışanları dahi bilerek ya da bilmeyerek pazarlama çalışmalarının içerisinde yeralmaktadır. HP'nin kurucularından David Packard bu farkındalığı "Pazarlama, pazarlama departmanına bırakılmayacak kadar önemli bir iştir" sözü ile vurgulamıştır.
Makale, ürün/hizmet odaklı değil "müşteri odaklı" yaklaşıma vurgu yapmaktadır. Örneklemek gerekirse, insanlar mikrodalga fırın istemezler, insanların istedikleri, yemeklerini çok daha hızlı pişirmektir. Makalede daha çok demiryolu işletmelerinin bir kısmının aslında demiryolu işinde değil, ulaşım sektöründe çalıştığının farkında olmamasından zor duruma düşmesini örnekleniyor. Walt Disney bu anlamda olumlu bir örnek, Walt Disney "sinema" sektöründe değil "eğlence sektöründe" olduğunu farkındaydı. Televizyonun hızla yaygınlaştığı dönemde olumsuz etkilenen sinema sektörüne rağmen yeni kanallarla yeni fırsatlar yaratmıştır. Günümüzdeki örneklerden, dijital fotoğrafçılığa yatırım yapmakta geciken dev firmaların battıklarını ya da çok ciddi zarar uğradıklarını görebiliriz. Müzik sektöründeki Sony'nin walkman ile başlattığı furya, Discman'lar ve şimdi ipod gibi mp3 çalarlarla gelişim içerisindedir ve gelişmeye devam edecektir. Bu değişimi takip etmek ya da teknolojiye yön vermek ancak ürün odaklı olmak ya da müşteri odaklı olmak arasındaki tercihle şekillenir. GSM şirketlerinin internet erişimi hizmeti vermes VOIP yatırımları, kargo şirketlerinin firmlara depolama hizmeti vermesi, internet arama motorlarının anlamsal aramalara yatırım yapması ve internetin gidişatı (bknz. http://www.profesyonelpaylasimlar.com/2009/05/web-30.html) müşteri odaklı yaklaşımların göstergeleridir.

Sonuç olarak Marketing Myopia birçok şirketin kurumsal vizyon'un revize etmeye yönlendirmelidir. Şu anda en büyük endüstrilerden birinde aktif olan petrol şirketleri, petrol işinde değil de enerji sektöründe olduklarını farkedenler şu anki müthiş ciroların ve karların rehavetine kapılmadan yeni enerji yatırımlarına başlamış durumdalar. Yöneticilik bu aşamada devreye giriyor, dönen değirmeni yönetmek kolaydır, fakat su kesilmeden değirmeni döndürmek için altyapılar oluşturmak her yöneticinin hedefi olmayabilir.

Web 3.0




Teknolojik gelişmeler, kavramsal tanımlamalar ve kullanımları tekrar tekrar şekillendiriyor. Aynı İsviçre Çakısının(internet) farklı kullanımlarını keşfetmeye devam ediyoruz. Yazılım ve Donanım Teknolojileri geliştikçe ve ucuzladıkça insanlar hayal ettikleri (yada hayal bile edemedikleri) şekilde internetten fayda sağlayabiliyorlar. Web2.0 kavramı henüz telaffuz edilmeye başlanmışken bu kavramı çok hızlı tükettik çünkü Web 2.0 yenilikleri daha çok parası olanın kolaylıkla alabileceği donanımlar üzerine kurulu ilişkisel veritabanları üzerine kurulu. We"BLOG" lar, sosyal iletişim platformları, dikey aramalar vs. Fakat Web 3.0 çok daha karışık algoritmalar içeren sistemlerle geliyor. Anlamsal aramalar, farklı kaynaklardan alınan verileri ve fonksiyonaliteleri bir araya getirebilen entegrasyon kavramı "mashup", son kullanıcıların derleyicilere ihtiyaç duymadan sayfalarında kod çalıştırmalarını sağlayan "widget" kavramı vs.

Web 3.0'da aramalarınızı, "sinema maslak", "yemek", "çin restoranı" vs. kelime aramaları ile yaptıktan sonra istenilen sonuç içn saniyede 1.327.829 adet gelen sonuçtan istediğinizi bulmak için zaman harcamayacaksınız. "Akşamüstü korku filmi izleyip, pizza yemek istiyorum, sonra da bira içmek istiyorum" diye sorduğunuz sorulara mantıklı, işe yarar ve birbirleri ile bağlantılı sonuçlar elde edeceksiniz, tabii maddi durumunuz o an için kötü ise "otur oturduğun yerde gezip tozmanın zamanı değil" gibi çok daha "mantıklı" cevaplar da alabilirsiniz.(Eminim bu tip geri bildirimler daha kibar ifade edilecektir.)

Kavramsal olarak Web 3.0 formülü; Web 3.0 = (4C + P + VS) olarak tanımlanmakta. 4C; Content(içerik), Commerce(Ticaret, örn: gittigidiyor,sahibinden, amazon vs.), Community(Sosyal platformlar örn: xing, facebook, myspace) ve Context(içeriğin tasniflenmesi)
P; Personalization (Kişiselleştirme), VP; Vertical Search (dikey arama, sadece belirli bir alan/sektör üzerinde yapılan aramalar. örn: travelocity )
Bu kavramlar Web 2.0'da gündeme gelmiş ve hayata geçmiştir fakat Web 3.0 bu kavramların anlamlı bir bütünlüğünü sunmaya aday. Örneğin; "sosyal ağımdaki(community) arkadaşlarımın en çok satın aldıkları(commerce), elektronik ürünlerden(Vertical Search) benim satın almadıklarımı(Personalization ) kategorize(context) edilerek listelenmesi." gibi sorgular yapılabilecektir.

Sosyal gelişim Web2.0 ile teknolojiyi peşinden getirmekle beraber, Web 3.0 teknolojisi ile sosyal ve hatta bireysel gelişimi olumlu yönde etkileyecektir.

Verimsiz Toplantı Nasıl Olur?

Özellikle kariyer yolunda ilerledikçe, işyerinde toplantıya ayrılan zamanlar artmaktadır. Sunumlar dışındaki toplantılar, genel olarak ortak kararlar almak amacıyla yapılmakla beraber, gözlemim genel olarak toplantıların verimli geçmediği yönünde, hatta bu yazıyı çok verimsiz geçen bir toplantı sırasında yazmaya karar verdim ve başladım. İşte bir toplantıların verimsiz geçmesi için altın kurallar;

1- Toplantı sırasında katılımcıların dikkatlerinin dağılması( Hatta toplantı sırasında böyle bir blog yazısı yazmaya yöneltecek kadar) : Aslında toplantı verimsizliğinin temel nedeni katılımcıların dikkatlerinin dağılmasıdır. Diğer maddeler, dikkat dağıtan faktörler olarak algılanabilir.

2- Rolü, sorumluluğu, ünvanı farklı çalışanlarla ortak bir çözüm üretme çabası: Toplantılarda özellikle 5-6 kişiden fazla ve farklı rol ve sorumluluklara sahip katılımcılarla ortak bir çözüm üretme çabası toplantıyı verimsiz kılmak için çok ideal bir operasyondur. Çözüm üzerinde aynı anda oluşturulan çok fazla seslilik hiç bir çözüme ulaştırmaz. Çözümlerin üzerinde mutlaka bir ön çalışma yapmak gerekir. İlgili ön çalışma üzerinde farklı sorumluluklara sahip katılımcıların görüşlerini kendi açılarından toplamak, ve hatta mümkün ise farklı ünvandaki katılımcıları gruplayarak ayrı ayrı toplantılar yapmak daha verimli olacaktır. Üretilecek çözümler üzerinde her bakış açısının farklı beklentileri olabilir ve bu farklılıklar toplantı süresinde çözüm üretmekten ziyade yepyeni sorunları doğurabilir.

3- Toplantının süresinin belirlenmemesi: Özellikle mesai saati sonlarına doğru organize edilen toplantıların bitiş süresinin belirlenmemesi ya da bu süreye uyulmaması katılımcıların dikkatlerini çok rahatlıkla dağıtır. İnsanlar her zaman tünelin ucundaki ışığı görmek ister. Ayrıca toplantı süresinin belirlenmemesi, gündemin çok farklı konulara kaymasına, katılımcıların ifade etmek istediklerini çok daha uzun ve dolaylı yoldan ifade etmelerine sebebiyet verecektir. Genelde bu tip uzayan toplantıların sonu "bu konulara ileride düzenleyeceğimiz bir toplantıda konuşalım" cümlesi ile tamamlanır. İşte bu cümle duyulduğunda, herkesin istediği gibi konu yeni bir soruna yol açana kadar çok hızla unutulur.

4- Süresi belirli çok uzun toplantılar: Süresi çok uzun tutulan toplantılarda katılımcıların dikkatlerini sürekli konu üzerinde yoğunlaştırmak çok zordur. Tecrübeli katılımcılar toplantı odasının düzenine göre başına gelecekleri bildikleri için kapıya yakın otururlar. Genelde telefon etme bahanesiyle, toplantı odasından kimseyi rahatsız etmeden göze batmadan çıkılır ve lavabo ziyaret edilir. Sigara içen katılımcılar 1 saat sonra koltuklarında kıpırdanmaya başlarlar, bunlardan en yetkili ya da cesaretli olanlar 5 dakika mola vermeyi önerebilirler. Fakat bunun zamanlaması çok önemlidir. "Kritik" bir konu üzerinde hararetli müzakerelerin arasında bu mola talebi, katılımcının kariyer yolunda ufak sektelere uğratabilir.

5- Toplantı için uygun olmayan ortam: Toplantı odasının ortamı dikkat dağıtmayacak kadar konforlu olmalı. Yetersiz ışıklı, havasız, çok güneş alan, çok sıcak ya da çok soğuk toplantı odaları ideal ortamlar değildirler. Oturma düzeni de genelde bütün katılımcıların birbirlerini göreceği şekilde ayarlanmalı.

6- Alınacak kararların sorumluluğunu taşımayacak kişilerin kararlar konusunda söz sahibi olması: Katılımcılar çok fazla bilgi ve tecrübe sahibi olmadıkları konuda farklı nedenlerden dolayı (ego tatmini, kişisel çıkarlar, kararın kişisel çıkarları desteklemesi vs.) bir karar konusunda baskın bir tavırla karar alınmasını sağladıktan sonra, kararın olumsuz etkileri konusunda sorumluluk almalıdır. Sorumluluk almadan güç sahibi olan kişiler kadar şirkete zarar veren başka bir çalışan portföyü yoktur. Sorumluluk alacağını, ya da ileride alınan karar konusunda kendisinden bilgi isteneceğini bilen katılımcılar, bütün dikkatini toplayarak toplantıyı takip eder ve konuşmadan önce sözlerini 2 kere düşünür. Peki bu nasıl olacak? bknz. bir sonraki madde.

7- Toplantı Notunun Tutulmaması: Toplantı notunun tutulmaması, bir önceki maddenin önüne geçen önemli bir zorunluluktur. Kişilerin aldığı kararları, kararın etkilediği paydaşları, verilen bilgileri kişi ve paydaş bazında kayıt altına alınması kişilerin toplantıyı daha ciddiye almaları ve toplantıyı bir açık oturum havasından çıkartır. Toplantı notlarının tutulması ve bütün katılımcılara onaylatılmasının ardında toplantı notları, kurumsal bir kütüphanede, toplantıyı ilgilendiren bütün paydaşların herzaman kolaylıkla ulaşabileceği bir konumda saklanmalı.

8- Katkı sağlamayacak ya da konu ile ilgisiz katılım Sadece toplantıya katılmak için katılan hiçbir fikri ya da katkısı olmayan katılımcılar, Öyle sessiz sakin oturmamak için aradan çok alakasız alternatifler ya da yorumlarda bulunurlar ve konu dağıldıkça dağılır. Bu katılımcılar, tamamen imaj amaçlı yanlarında getirdikleri deftere kalemiyle şekiller çizer, perspektifle 3 boyutlu imajı verdikleri harflerle yazdığı isimlerinin içlerini boyarlar ya da kalemle ritm tutarak farkında olmadan dikkat dağıtırlar.

9- Gündemin belirlenmemesi ya da çok genel ifade edilmesi Toplantı gündeminin belirlenmesi projenin kapsamını belirlemek kadar önemlidir. "İyileştirme çalışmaları", "Sorunların tespiti ve görüşülmesi" gibi genel gündemler, hiç gündem olmaması ile aynı olumsuz etkiyi yaratır. Toplantı gündemlerinin toplantı esnasında yönlenmesi ve şekillenmesi nereye gittiğini bilmediğiniz bir uçağa binmekten farksızdır. Uçaktan indiğinizde çok nadir olarak gitmek istediğiniz yere varmış olursunuz, aksi gibi nereye inerseniz inin buraya bütün yolcuları taşıma konusunda sorumluluk sahibi olursunuz. 1 ay sonra herhangi bir toplantıda "geçen ay yaptığımız toplantıda konuşulduğu gibi hatta Mehmet Bey'de vardı o toplantıda...." gibi cümleler sizi zan altında bırakır hele hele bir de toplantı tutanağı tutulmamışsa istediğiniz toplantıya istediği referansı gösterebilirsiniz. Bu size bir çeşit "özgürlük!!!" sunar aslında.

Sonuç olarak toplantıların verimsizlikleri şirketin süreçlerinin sekteye uğratmasının yanında çok ciddi maliyet üretirler. Direkt etkisi katılımcıların saatlik maliyetlerinin toplanarak toplantı süresince ne kadarlık bir maddi kayıp olduğu hesaplanabilir. Verimsiz toplantıların dolaylı etkileri alınmayan ya da yanlış alınan kararların maliyetleri çok daha fazladır. Bu nedenle toplantıyı önemli ve gerekli olduğu düşünülen zamanlarda çekirdek katılımcılarla yapılmalı, periyodik düzenlenen toplantılar sadece planlandı diye yapılmamalı, gerekli olmayan durumlarda rahatlıkla iptal edilebilmelidir.

İş Hayatında Klişeleşmiş Cümleler ve Gerçek Anlamları

İş hayatında kullanılan aslında çok dolu görünüp arkası boş kalan, zaman geçtikçe klişeleşmiş olduğu çok rahat anlaşılan cümleler vardır. Aslında bu cümleler boş olmasından ziyade bazen söylenenden çok daha farklı anlamlar da içerebilmektedir.

İşte ofis hayatında da bu tip, ifade şekilleri ve cümleler, aslında herkesin bildiği farklı anlamlar içermektedir. Bu cümlelerin gerçek anlamlarını anlamak için iş hayatında iyi bir tecrübe edinmiş olmak gerekiyor. Bu süreci hızlandırmak adına işte birkaç örnek;

1- Size işin yapılması için ilgili dokümanları geçen hafta göndermiştik bu konuda bizden beklediğiniz başka birşey var mıdır? :Bu cümlenin gerçek anlamı şudur; 1 Haftadır herhangi bir çalışma yaptığınıza dair hiçbir geri bildirim alamadık,2 günlük iş için 1 haftadır bekliyoruz işe başlamadınız mı daha? O kadar dokümantasyon gönderdik daha ne yapalım?

2- Bu konuyu üst düzey yöneticimiz bizzat bana sormakta : Bu cümle 2 gizli anlam içermektedir. Birincisi, ben şahsen üst düzey yöneticimiz ile çok yakınım, hatta arada yemek bile yiyoruz, prensiyim, sağ koluyum, kalem müdürüyüm, sokakta hanımefendisiyim/beyefendisiyim, mutfakta aşçısıyım... Bir diğer anlamı da; üst düzey yöneticinin iş konusunda belki hiçbir bilgisi ya da fikri olmamasına rağmen ismi ya da ünvanı kullanılarak abanın üzerinden sopa gösterilmesi.

3- Bu işin en kısa zamanda tamamlanması gerekmektedir : İş birimlerinden ya da müşterilerden işin tamamlanma zamanı olarak farklı bir yaklaşım gören varsa bir adım öne çıksın. Bu yaklaşım genelde ASAP(As Soon As Possible) bozucudur. İşi yapan tarafın sınırsız kaynakla plansız programsız çalıştığı varsayımı üzerine kurulu bu cümlenin anlamı şudur; "Bütün işlerinizi bırakın, bütün şirketin kaynakları ile(çaycı dahil) bu işe odaklanın en kısa zamanda bu işi bize teslim edin ama bu arada sizden daha önce istediğimiz işleri de kesinlikle aksatmayın."

4- Bu konuyu daha sonra düzenlenecek bir toplantıda tekrar gündeme getirelim : Toplantıdan bu sorunun çözümü çıkmayacak, zaten beni ilgilendiren çok da kritik bir sorun da değil, kulağımızın üzerine yatalım, sorun tekrar çıkana kadar bu sorun yokmuş gibi hayatımıza devam edelim.

5- Çok şıksın : "Hayırdır benden habersiz bir kutlama yemeği falan mı var akşam? Bu arada kıyafetin işyeri için çok abartılı"

6- Bu konuda birbirimize yardımcı olmamız lazım : "Bu konuda bana yardımcı olmanız lazım."

7- Sinerji yaratın : "Hep beraber çalışın ve tek tek çalıştığınızdan daha fazlasını üretin bunu nasıl yapacaksınız bilmiyorum ama teoride oluyor böyle şeyler."

8- Yaptığım araştırmalara göre : "Google'da arattım ilk linke baktım."

Bu kapsamda önemli bir teknik de eleştirilerde edilgen yani pasif cümleler kurulmasıdır. Aslında bu cümleler anlam olarak farklı bir mesaj vermemekle beraber eleştiri tarzı konusunda farklı bir yaklaşım sergilemektedir. Bu taktik ciddi iletişim eğitimlerinde de önerilmektedir. Örneklemek gerekir ise;
"Raporları zamanında teslim etmedin" demek yerine yönetici, "Raporlar zamanında teslim edilmedi" gibi pasif bir cümle ile eleştirisini yapmalı. Karşı taraftaki insanda azıcık zeka pırıltısı var ise bu cümlenin kendisine yöneltildiğini, pasif cümlede ifade edildiği gibi teslim edilmemeye sebep olan şeyin "raporun kendisinin" olmadığını, kişinin kendisinin olduğunu anlar. Gene de pasif cümle kurmak eleştiren ve eleştirilen kişi için daha yumuşak ve yapıcı bir ifade şeklidir ama arkada yatan anlam bellidir.

Kişilerin, iletişim tarzları ne olursa olsun doğru bir analiz, yaşanılmış tecrübeler ve NLP gibi konularda edinilmiş bilgiler ile anlatılmak istenilen mesajın gerçek anlamı çıkartılabilir. Fakat bütün bunlara gerek duyulmadan, çok daha net ifadeler ile tarzlar optimum hale getirilerek iletişim kurulduğu takdirde aynı dili konuşan insanlar arasında "acaba şunu mu demek istedi", "bu söylediğinin altında şöyle bir mesaj mı var" gibi gereksiz anlam kargaşaları yaşanmaz.

Hayatın her safhasında iletişim çok önemlidir, yazılı, sözlü, beden dili kullanarak iletişim kuran kişiler için aslında bir tercümana ihtiyaç olmasa insanlar çok daha net kendini ifade edebilirse işler çok daha rahat ve hızlı ilerler. Tarz değiştirmek adına verilen mesajın anlamından uzaklaşmak çok daha dramatik sonuçlara sebebiyet verebilir.

İş Yaşamında Düzen

İş hayatında kendinizi organize etmek için ve düzeninizi sağlamak hem size hem de çalıştığınız kuruma birçok fayda sağlayacaktır. Kendinizi biraz daha disiplin altına almanız sadece iş hayatınızda değil, özel hayatınızda da olumlu gelişmelere vesile olacaktır. Kurum adına daha doğru kararlar alıp, daha verimli çalışmalar sergilemenin yanında sizden etkilenen iş arkadaşlarınızın da kuruma olan katkılarınız düşünürsek faydalı bir titan zinciri oluşturmaya ön ayak olabilirsiniz. Kendi düzeninizi sağlamak için aslında tek genel kural vardır; "İş ile ilgili her gelişmeyi, kolay ulaşılabilecek ve kullanılabilecek bir ortamda saklamak ve saklanan verilerden faydalanmak.". Bu önemli kural çerçevesinde yapılması gerekenlere birkaç örnek;

1- Her toplantının ve görüşmenin tutanağı tutulmalı. Yapılan görüşmeleri ve toplantıların tutanaklarını tutmak ve düzenlemek için "Microsoft Office One Note" uygulaması kullanılabilir. İlgili uygulama free-format not tutmayı desteklemekle beraber, diğer ofis araçları ile entegre çalışmaktadır. Tutanak tutulacak toplantının, Outlook Takvimiden detaylarının kolaylıkla alınabilmesi, Toplantı sırasında alınan bir notun kendinize ya da farklı bir kullanıcıya task(görev) olarak atanabilmesi sağlanabilir. Bunlardan ziyade toplantı sırasında konuşulanları kaydetmek için ses ve görüntü kaydetme özelliği kullanılabilir.

2- Her işinizi kayıt altına alın. Küçük/büyük, işe ilgili ya da değil bütün yapmanız gereken işleri Outlook'a görev olarak ya da Lotus Notes vs. gibi uygulamalara kaydedin. Görevlerin, durumları, başlangıç/bitiş tarihleri vs. gibi kayıtların girilmesi, ilgili uygulamanın görevler hakkında size periyodik (sinir bozucu) uyarılarda bulunmasını sağlar. Ayrıca yaptığınız işlerin kronolojik bir kaydını da tutmuş olursunuz. Gelen e-postalar da direkt "görev" olarak işaretlenebilir ve işin takibi sağlanabilir.

3- Hiçbir e-postayı silmeyin. Aldığınız ya da gönderdiğiniz e-postaları proje bazında ya da müşteri bazında klasörlendirin. E-posta uygulamasının üzerinde tanımlanacak kurallar ile e-posta tasnifinin otomatik yapılmasını sağlayabilirsiniz. Kurumların e-postalar için verdiği kota her zaman yeterli olmayabilir, bu durumda e-postaların lokal dosyalarda arşivlenmesi gerekmektedir.

4- Mobil uygulamalar kullanın. Daha önce bahsedilen kayıt formatlarının (e-posta, görev, takvim) mobil cihazlarla ya takip edin ya da bilgisayarınızdaki bilgilerle entegre edin.

5- Çalışanlarınızı, amirlerininiz, iş arkadaşlarınızın takvimlerinin paylaşılmasını sağlayın, kendi takviminizi paylaşın. Özellikle toplantı organizasyonlarını yapmak için bütün katılımcıların uygun olduğu zamanı bulmak adına bu tip kurumsal bilgiler kuruma açık tutulmalıdır.

6- Excel kullanmayı öğrenin. Excel bana göre Microsoft'un en başarılı ürünü. Mutlaka macro yazacak kadar proglama bilgisine sahip olmaya gerek olmasa da aslında excel'in yapabilecekleri çoğumuzun bildiğinden çok daha fazla. Excel'in garip yardımcı yaratığı bile excel'in bütün kabiliyetlerinin farkında olmayabilir. Excel'i raporlamalar, grafiksel gösterimler, risk takibi, gereksinim yönetimi, muhasebe işlemleri için bile kullanılabilir. Çok esnek bir araç olduğu için verimli kullanım için disiplin şarttır.

7- Kurumsal/ Birimsel Kütüphane oluşturun: Özellikle kurum varlıkları içerisinde yeralan dokümanlar için bir doküman yönetim sistemi kurun. Microsoft SharePoint Server ya da standart diğer doküman yönetimi yapan uygulamalar, dokümanları güvenli bir şekild sakladığı gibi, yetkilendirme ve versiyonlama özellikleri ile dokümanların etkin yönetilmesini sağlar.

Genelde kendi kullandığım Microsoft Office ürünleri ile ihtiyaçların karşılanmasına odaklanıldı. Buradaki amaç gizli bir pazarlama yapmak değil, kişisel tecrübelerin paylaşılması idi.
Daha önce vurgulandığı üzere verilerin sadece kayıt altına alınması yeterli değil, doğru veriye kolay ulaşılması, düzenli bir iş hayatı için önemlidir. Kullanılmayan veriler ne kadar muntazam ve güvenli saklanırsa saklansın, bu verilerin kişiye ya da kuruma katkısı yok ise, saklama işlemi gereksiz maliyet üretmekten öteye gitmez.